Salı, 13 Zilkâde 1445 | 2024/05/21
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Pakistan Vilayeti: Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Müslümanlar! Dininizi ve Ahiretinizi korumak için hain yöneticilere karşı Ümmetin yanında yer alın!

  • Kategori Pakistan
  •   |  

Hizb-ut Tahrir/ Pakistan Vilayeti:
Ey Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Müslümanlar!
Dininizi ve Ahiretinizi korumak için hain yöneticilere karşı Ümmetin yanında yer alın!

#خلافت_نیا_عالمی_آرڈر

#Khilafah_New_World_Order

Hizb-ut Tahrir Pakistan Vilayeti Medya Bürosu

Pazar, 26 Şevval 1445 H - 05 Mayıs 2024 M

Basın açıklamasını okumak için Tıklayın

pakistan vilayeti

#طوفان_الأقصى

#الجيوش_إلى_الأقصى

#ArmiesToAqsa

#AksaTufanı

#OrdularAksaya

#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

Aqsa_calls_armies#

#AqsaCallsArmies

pakistan vilayeti

İlgili Bağlantılar:

E- mail: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.          WhatsApp: +967 713 645 449

pakistan vilayeti

Devamını oku...

Çözüm Hilafettir!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

El-Raye Gazetesi

Çözüm Hilafettir!

M. Yusuf Seleme’nin Kaleminden - Almanya

“Müslüman İnteraktiv” grubunun 27 Nisan’da Hamburg’da düzenlediği gösteride “Çözüm Hilafettir” yazılı pankartlar açıldı.Gösteri sırasında yapılan konuşmalarda, İslam beldelerindeki toplumsal sorunlara çözüm olarak Hilafetin kurulması çağrısında bulunuldu.

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Weiser gösterinin ardından Alman medya ağlarına verdiği röportajda şunları söyledi: “Hilafet Devleti’nde yaşamak ve bu şekilde taş devrine dönmek isteyenler, Alman bakış açısına muhalefet ediyorlar.” Ve şöyle ekledi: “İstihbarat gözetiminden kapsamlı soruşturmalara kadar elimizdeki tüm araçları kullanıyoruz.” Weiser şunu da vurguladı: “Hamburg'daki gösteri sırasında Hilafet hayalleri kuranlar, aynı şekilde güvenlik yetkililerinin gözü önündeydiler.” Ve şöyle dedi: “Ancak anayasal devletimizde, yüksek yasal gereklilikler karşılanmadıkça bu tür grupları yasaklamamız mümkün değildir.” Nitekim yetkililer gösteriye izin verilmesi için, cinsiyet ayrımı yapılmaması, Hilafet çağrısında bulunan sloganların atılmaması, Hilafet bayrağının kaldırılmaması, Yahudi devletinin kınanmaması veya Yahudi karşıtı sloganlar atılmaması gibi katı şartlar dayattılar. Zira Bakan şu açıklamada bulundu: “Bu kısıtlamalar, Almanya‘da gerek Hilafetin kurulmasına yönelik kışkırtma gerekse gösteri sırasında Yahudilere yönelik kışkırtma durumunda, anında ve kesin müdahaleye imkan sağlıyor.”

Siyasi çevrelerin ve medyanın, ister İslami sloganlar atsınlar, isterse Gazze ve Batı Şeria’daki Yahudilerin eylemlerini ve Yahudi askerlerin gözetimsiz ve hesapsız bir şekilde gerçekleştirdiği katliamları kınayan başka sloganlar atsınlar göstericilere yönelik kışkırtması ilk kez olmuyor. Alman yetkililer de aynı gerekçeleri kullanıyor ve aynı argümanları sunuyorlar; oysa bunlar, asılları itibariyle ifade özgürlüğü, gösteri özgürlüğü ve fikir özgürlüğü ilkeleriyle çelişen gerekçe ve bahanelerdir; zira mesele ideolojik fikri çatışmayla ilgili olduğunda bunların hepsi duvarın arkasına atılıyor. Bu yüzden politikacılar, otorite sahipleri ve onları takip eden medya, hızla anti-semitizm suçlamalarının düzenlenmesine başvuruyorlar ve bunu da, örneğin özellikle Hilafet davetçileri olmak üzere aydın bir düşünceyi taşıyanlar gibi kendi ilkelerine, nüfuzlarına ve çıkarlarına yönelik bir tehdit hissettikleri kişilere yapıştırıyorlar; hatta aşırılıkları kanıtlanmış olsa bile sırf Yahudi varlığının ve Yahudi figürlerini eleştirilmesi bile, anti-semitizm ve Yahudilere karşı bir kışkırtma sayılıyor.

Nitekim daha önce 2003 yılında Alman yetkililer, aynı gerekçelerden dolayı Hizb-ut Tahrir’in faaliyetlerini yasaklamış ve bunun için, hakkın sesini kısma ve yozlaşmış bakış açısının ve hastalıklı yaşam tarzının yanlışlığını ortaya çıkaran düşünceyle mücadele etme arzularına uygun olarak ayrıntılı ve formüle edilmiş özel bir yasa çıkarmıştı. Bakanın bugün, arzu ve çıkara göre düzenlenip değiştirilen kanun ve anayasa olarak adlandırdığı şey işte budur; bir de bunun ardından onun bir hukuk devleti olduğu söyleniyor!

Ancak bu yasak, tarih boyunca ve yeryüzünün dört bir tarafındaki hak davetçileri için yeni bir şey değildir; zira Allah'ın Kitabı'nda, davet taşıyıcıları için hakkın her zaman çıkar ve nüfuz sahibi olanlarla savaştığını beyan etmek için haklarında ayetlerin nazil olduğu peygamberlerin (Aleyhimusselam) siretlerinden kesitler bunun delilleridir. Nitekim Firavun, Nemrut, Ebu Leheb ve Ebu Cehil bizden uzak değildir. Örneğin Allah Azze ve Celle, Firavun’un lisanı üzere gelen şeyler hakkında şöyle buyurmuştur: فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ * إِنَّ هَؤُلاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ * وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ * وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَFiravun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattir.Fakat bize karşı nefretle doludurlar.Biz de kuşkusuz tedbirli, tek vücut bir topluluğuz (dedi).” [Şuara 53-54-55-56]

Davetçilerin takip edilmesini ve onların engellenmesini meşrulaştırmak için asılsız suçlamalarda ve terörizm ve aşırılık iddiasında bulunmak, despotların alışkanlıklarıdır; ancak bu, Allah’ın yardımı gelinceye kadar davetçilerin davetlerine devam etmelerine engel olamamıştır.

Bu, sadece dini hayattan ayıran ritüeller ve ibadetler için değil, İslam’ı bir ideoloji, yaşam tarzı ve siyasi bir fikir olarak taşıyan aydın düşünce taşıyıcıları için durum böyledir; zira onlar, aydın düşünceleriyle Batı’nın fikir ve ilkeleriyle mücadele ediyorlar. Batı’nın ve onun İslam ülkelerindeki kuyruklarının, İslam’ın getirmiş olduğu apaçık hak ile yüzleşmeleri imkânsız olan ideolojilerinin kusurlarının ve fikirlerinin kırılganlığının ifşa olmasından korktukları için partiyi yasaklamak ve davet taşıyıcılarını takip etmek için acele etmelerine neden olan şey işte budur.

Nitekim Allah Azze ve Celle, bu çatışmayı vasfederken şöyle buyurmuştur: بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ ۚ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَBilakis biz, hakkı batılın tepesine bindiririz de o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir. (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!” [Enbiya 18]

Zalimlerin yanlışlarında ısrar etmelerinin yanı sıra anayasa ve kanunlarını ihlal etmelerine neden olan şey, “Çözüm Hilafettir” davetinin, sadece Filistin sorununun ve Müslüman ülkelerdeki zulüm sorununun çözümü anlamına gelmediğini, aksine bunun tüm insanlığın sorunlarını çözmeye yönelik küresel bir davet olduğunu bilmeleridir. Zira Allah Subhanehu ve Teala şöyle buyurmuştur: هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَO (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasulü’nü hidayet ve hak din ile gönderendir.” [Tevbe 33]

Onların kılıçlarını çekmelerine ve askerlerini davet taşıyıcılarının başlarına musallat etmelerine neden olan şey, bu davetin küresel olarak yayıldığına, halkaların Raşidi Hilafet ile İslami yönetimin geri dönüşünü istemelerine ve artık halkları, benzetmeye çalıştıkları veya köhnemiş laik elbiseyle tahrif ettikleri şeylerin ya da yozlaşmış demokratik çarpıklığın aldatamayacağına tanık olmalarıdır.

Son olarak bugün İslam ümmeti, bir yol ayrımındadır; zira artık onun için yüz yıl önce devletinin yıkılmasından bu yana kendisine yapılan zulüm açığa çıkmış, kendi zayıflığının nedenlerini idrak etmiş, milletlerin üzerine üşüştüklerine tanık olmuş ve yöneticilerinin kafirlerle olan işbirliklerini de hissetmiştir. Dolayısıyla bugün ümmet, hakkı desteklemeye davet etmekte ve otoritesinin yeniden tesis edilmesini talep etmektedir; bu da ancak Raşid bir Halife’ye biat ederek Allah’ın Kitabı’na ve Rasulü Aleyhissalatu ve’s Selam’ın sünnetine geri dönmekle olacaktır. Böylece şöyle buyuran Allah Subhanehu’nun yardımını hak edeceklerdir: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz/sizi sabit kılar.” [Muhammed 7]

Kaynak: El-Raye Gazetesi-495. Sayı-15/05/2024

Devamını oku...

San’a, Filistin’e BM Üyelik Hakkı Verilmesi Kararını Memnuniyetle Karşıladı

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

San’a, Filistin’e BM Üyelik Hakkı Verilmesi Kararını Memnuniyetle Karşıladı

Oysa Bunu Kabul Etmek Mescid-i Aksa’nın Özgürleştirilmemesi Anlamına Gelmektedir

Haber:

San’a’da yayımlanan es-Sevra Gazetesi 12 Mayıs Pazar günü, kapak sayfasında şu haberi yayınladı: “Yemen, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin kararını memnuniyetle karşıladı.” Orada şöyle dedi: “Dışişleri Bakanlığı, Filistin Devleti'nin Birleşmiş Milletler'e tam üyeliğe uygunluğunu teyit eden ve ona birçok ayrıcalık ve haklar tanıyan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararını memnuniyetle karşıladı. Dışişleri Bakanlığı bir kopyası (Saba’ya) ulaşan bu kararı, uluslararası toplumun, Filistinlilerin kendi devletine ve vahşi Siyonist işgalin elinden kurtuluşuna verdiği desteğe yönelik cesaret verici bir başlangıç ​​olarak değerlendirdi.”

Yorum:

Yemen’in, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin'in tam üyelik hakları yönündeki kararını nasıl tebrik ettiğini anlamıyoruz; zira bu karar, sadece Filistin’in kendi halkı ile gaspçı Yahudiler arasında bölünmesi kararını pekiştiriyor! San’a, Filistin konusunda doğru bir tutum sergilediğini mi düşünüyor acaba?!

San’a, Mescid-i Aksa'nın Yahudi pisliğinden kurtarılması hakkındaki konuşmasında samimi değildir; aksi halde Filistin’in, Yahudi varlığının yanında Birleşmiş Milletler’e üye olması kararını nasıl memnuniyetle karşılayabilir. Zira bu, mükemmeli bir Amerikan projesi olan iki devletli çözüm anlamına gelmektedir! San’a, "Çatışmaya Karşı Çatışma… Zafere Kadar Filistin’in Yanındayız” sloganı attığı halde nasıl olur da Yahudi varlığının Refah şehrini işgal etme tehdidini kınayan ve eleştiren normalleşenlerle yan yana durabilir?!

Gazze'deki savaşın durdurulması ve 7 Ekim 2023 öncesine geri dönülmesi, zaferler kayıtlarından sayılmaz; oysa Mescid-i Aksa'nın özgürleştirilmesi ve Gazze’deki savaşın durdurulması ile iki devletli çözüm ve Filistin’in Birleşmiş Milletlere üyeliğinin kabul edilmesi arasındaki mesafe ne kadar da büyüktür.

San’a hükümetinin Birleşmiş Milletler kararlarına yönelik uyguladığı kabul ve ret politikası, sadece Yahudi varlığının ortadan kaldırılmasına ve Filistin'den çıkarılmasına izin vermeyen uluslararası hukuk ve uluslararası toplumla ilişkileri kabul etmesinden başka bir şey değildir. Oysa onun uluslararası hukuk ve kendisinden Birleşmiş Milletler'in geldiği uluslararası toplumu anlamaması pek olası değildir.

Filistin, sadece Gazze ile birlikte savaşa katılacak ve Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Raşidi Hilafetin gölgesindeki Ömer Ahitnamesi’nden bu yana olduğu gibi Aksa’nın yeniden Müslümanların eline geçmesi için Mescid-i Aksa'yı özgürleştirecek olan Müslüman orduları beklemektedir. Nitekim Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ“Sonra (Yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidi) Hilafet olacaktır.” [Ahmed tahric etti.] Ve şöyle buyurmuştur: لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ، فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ، فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ: يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللَّهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ، إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِMüslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu savaşta Müslümanlar Yahudileri öldürürler. Hatta bir Yahudi taşın, ağacın arkasına gizlenir. Bunun üzerine o taş, o ağaç, ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi. Gel, onu öldür, der. Yalnızca Garkad bir şey söylemez. Zira o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim tahric etti]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mühendis Şefik Hamis – Yemen

Devamını oku...

Sudan Silahlı Kuvvetlerini Yetkilendirme ve Desteleme Kampanyası!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Sudan Silahlı Kuvvetlerini Yetkilendirme ve Desteleme Kampanyası!

Haber:

Sudan Alimler Birliği, geçtiğimiz günlerde başlatılan ve Sudan toplumundan çok sayıda sanatçı ve simgenin katıldığı silahlı kuvvetleri yetkilendirme ve destekleme kampanyasına destek verdi. Silahlı Kuvvetler Komutanlığı’ndan talep edilen yetkilendirme şartlarından birinin de, (Allah ve vatan) şiarlarını gerçekleştirmek için vatanın çıkarlarını korumak da dahil olmak üzere Allahu Teala’nın indirdikleriyle hükmetmenin pekiştirilmesi gibi tüm önemli konulardaki uyum olduğunu söyledi; bu ise düşman olan uluslararası güçlere boyun eğmekten kaçınmayı ve normalleşmeyi ve diğer baskıları reddetmeyi de kapsamaktadır. (Et-Tağyir Gazetesi, 4 Mayıs 2024)

Yorum:

Çeşitli elektronik medya siteleri, 15 Nisan 2023'te Hızlı Destek Kuvvetleri’ne yönelik savaşında silahlı kuvvetlere ülkeyi yönetme ve ülkeyi destekleme yetkisi vermek için bir kampanya düzenlediler. Bu yetki, silahlı kuvvetlere hükümet oluşturma ve ülke işlerini yönetme yetkisi verilmesi anlamına geliyor; tıpkı Sudan Alimler Birliği tarafından daha önce yayınlanan bir açıklamada şu şekilde geçtiği gibi: Sudan Alimler Birliği, “İlim Ehlinin İsyanın Etkilerinin Üstesinden Gelmesi İçin” bir girişim başlattı; girişim, silahlı kuvvetlere bir yıl süreyle bağımsız ulusal yeterliliklerden oluşan bir ulusal yeterlilik hükümeti kurma yetkisinin verilmesine ve görevi, yaklaşan seçimlere hazırlanmak olan bir ulusal seçim komisyonu kurulmasına dayanmaktadır. (Et-Tabiya, Sudan Haber Ağı, 3 Kasım 2023)

Gücü temsil eden ordu ile otorite veya yönetim arasında fark vardır; zira otorite, işlerin ve çıkarların belirli hükümlere göre yürütülmesi olup güç ise uygulama, sistemi ve güvenliği koruma aracıdır. Dolayısıyla ordu ve polis bir güçtür. Bu arada maslahatları gözeten yönetici ise otoritedir; yöneticiyi otorite yapan şey ise, onun insanların işleri ve yetenekleriyle ilgili davranışıdır. Yani ister uygulama gücü olan otoritenin eliyle olsun, ister uygulama otorite sahibinin heybetiyle olsun, ister tüm insanların heybeti ve güçleriyle olsun, isterse insanların Allah korkusundan dolayı şeriatın hükümlerine bağlı kalmasıyla olsun -ki bu, tüm güçlerden daha önemlidir- insanların maslahatlarını ve işlerini gözetmesidir. Böylece devlet başkanlığının ve valinin yetki alanının bir otorite olduğu görülmektedir. Çünkü her ikisi de insanların maslahatları için hareket etmektedir. Ama ordu ve polis, her ne kadar bir güç olsa da onlardan herhangi biri bir otorite değildir; çünkü bunlar, insanların maslahatlarını ve onların işlerini gözetme yetisine sahip değillerdir. Bu yüzden orduya, yönetim yetkisi vermek, yani ülkeyi yönetme ve onun işlerini idare etme işini ona tevdi etmek şeriata göre caiz değildir.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Mecdi Salihin

Devamını oku...

Ey Müslümanlar! Refah Sınır Kapısında, Gazze’de ve Hatta Tüm Filistin’de Yahudilerin İşlediği Suçları Görüyorsunuz, Yöneticiler, Filistin’i Desteklemek İçin Orduları Seferber Etmiyor, Hatta Kırmızı Çizgilerini Bile Görmezden Geliyorlar! Amerika ve Ya

  • Kategori Hizb
  •   |  

Ey Müslümanlar! Refah Sınır Kapısında, Gazze’de ve Hatta Tüm Filistin’de Yahudilerin İşlediği Suçları Görüyorsunuz, Yöneticiler, Filistin’i Desteklemek İçin Orduları Seferber Etmiyor, Hatta Kırmızı Çizgilerini Bile Görmezden Geliyorlar! Amerika ve Yandaşlarının Arabuluculuğuna Razı Geldiler!

Ey Müslümanlar! Yeter artık... Yahudilerin suçu, çok sayıda insanı, ağacı ve taşı etkiledi, sayılması çok zor! Şimdi de Yahudiler, Mısır rejiminin kırmızı çizgi olarak kabul ettiği ve saldırısı karşısında sessiz kalmayacağı Refah Sınır Kapısı’na saldırdılar. Yahudiler, Refah Sınır Kapısı’nı işgal ettikten sonra kırmızı renk yeşile döndü ve Mısır rejimi saldırıyı protesto etmekle yetindi! “El Cezire Son Dakika - 12/5/2024 - Associated Press üst düzey Mısırlı bir yetkiliden aktardığına göre “Mısır, Refah saldırısı nedeniyle Tel Aviv, Washington ve Avrupa hükümetlerini protesto etti” Al Hadath kanalının 07 Mayıs 2024 tarihinde bildirdiğine göre “El Arabiya.net ve Al-Hadath.net’e özel açıklamalarda bulunan Mısır eski Savunma Bakan Yardımcısı Tümgeneral Ali Hefzi, Philadelphi Ekseni’nin Mısır ile Gazze Şeridi arasında bir Filistin tampon bölgesi olduğunu belirterek, silahlı kuvvetlerin Mısır sınırlarını çok güvenli bir şekilde koruduğunu ve kırmızı çizgi olduğu için hiçbir “İsrail” gücünün Mısır sınırına yaklaşamayacağını vurguladı... “İsrail” ordusu Salı günü yaptığı açıklamada, dün başlayan bir askeri operasyonla Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını tamamen kontrol altına aldığını duyurdu... “İsrail” askeri araçları, 2005’ten bu yana ilk kez Philadelphi Ekseni’ne girdi ve “İsrail”in Salı günü topçu atışlarını yoğunlaştırması nedeniyle Gazze Şeridi ile Mısır arasındaki Refah Sınır Kapısı yakınındaki bölgeden yoğun duman bulutları yükseldi.”

Ey Müslümanlar! Başta Amerika olmak üzere Batı’nın, Müslüman ülkelerdeki yöneticileri yönlendirmesi ve Yahudi varlığı çevresindeki ülkelere odaklanması gerçekten acı verici. Çünkü Amerika, Müslüman orduların müdahale etmesini istemiyor ve bunu (savaşı genişletmemek) sözleriyle açıkça ilan etmekte! Amerika, Yahudi varlığının kırılganlığının farkında. Yahudi varlığının saldırganlığı neredeyse sekiz aydır devam ediyor, henüz hedeflerine ulaşmış değil. Oysa karşısında sayıca ve teçhizatça çok daha az mümin grup var. Müslüman ordular, daha doğrusu sadece Filistin’in çevresindeki ordular müdahale etseydi acaba nasıl olurdu? İşte Amerika’yı rahatsız eden de bu... Bu nedenle ABD yetkilileri, bu orduların yöneticilerine baskı yaparak ya da baskı yapmadan Müslüman orduların Filistin halkını desteklemesini engellemek için bölgeyi turluyorlar! Orduların yöneticileri, bugün değil 1948’den beri Filistin’i Yahudi işgalinden kurtarmaktan uzak durdular! Başta Amerikalılar olmak üzere Batılı yetkililerin turlarına çok dikkatli bakanlar, ABD’li yetkililerin turlarının bu amaçla olduğunu göreceklerdir. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, neredeyse bölgeye demir atmış durumda... Bununla da yetinmeyen ABD, Mısır rejimi ile Yahudi varlığına odaklanmak üzere CIA direktörü William Burns’ü birkaç günlüğüne bölge turuna gönderdi. Katar’da konaklamış olsa bile William Burns’ün odak noktası, Mısır rejimi ile Yahudi varlığı arasındaki ilişkiyi özellikle de Refah konusunu düzenlemek olmuştur... Bu, “El Arabi El Cedid” sitesinde 8 Mayıs 2024 tarihinde yayınlanan şu haberi dikkate değer kılmaktadır:

“... Özel kaynaklar, “El Arabi El Cedid”e yaptıkları açıklamada, Refah’ın işgalinin ve “İsrail” işgal ordusu araçlarının, Philadelphia Ekseni’ne ve hatta Filistin tarafından Refah Sınır Kapısı’nın Mısır kapısına gelişlerinin, Mısır tarafının bilgilendirilmesinden sonra ve ABD’nin tam koordinasyonuyla gerçekleştiğini belirttiler... Kaynak, “CIA Direktörü William Burns’ün MOSSAD Şefi David Barnea ile birlikte operasyonu tertip ettiğini ve Netanyahu ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde operasyonun sınırlı kalması gerektiğini vurguladığını” söyledi.”

Sonra Amerika, bazı yöneticiler ve bir dizi medya kuruluşunun pohpohlaması üzerine Amerika ile Yahudi varlığı arasında bir çatlak olduğu ve ABD silahlarını kullanmasının yasalara aykırı olduğu safsatasını uydurdu. Blinken bunu ifade etti ancak dolambaçlı, imalı ve aldatmaca bir şekilde. Oysa bu, akıl sahipleri için bir sır değildir. Kongre’ye sunduğu rapora göre “ABD Dışişleri Bakanlığı’nın uzun süredir beklenen ve Cuma günü açıklanan raporunda, “İsrail”in, Gazze savaşında ABD silahlarını kullanması eleştirildi, ancak sevkiyatların askıya alınması için yeterli ihlal kanıtı bulunamadı...” Raporda, “İsrail”in “uluslararası insancıl hukuka aykırı bir şekilde silah kullandığı” değerlendirmesinin makul olduğu, ancak ABD’nin “kesin bulgulara ulaşamadığı” belirtildi...” Yine raporda, “ABD’nin (İsrail’in) “eylemleri ya da eylemsizliği” nedeniyle süregelen insani felakete katkıda bulunduğuna inanmakla birlikte “İsrail” yetkililerinin, bu yardımların ulaştırılmasını ve transferini kasten “yasakladığı ya da kısıtladığı” sonucuna varmadığı” ifade edildi.” (El Haliç Gazetesi: 11.5.2024 Washington- AFP) ABD’nin, Yahudileri desteklemeye ve Müslüman ülkelerdeki yöneticileri aldatmaya hevesli olmasından dolayı, gerçi aldatmasına da gerek yok, zaten buyruğu altındalar ve Amerika’yı kamuoyu önünde Yahudi varlığıyla anlaşmazlık yaşıyormuş gibi göstermek için bunun, aynı anda hem kınamak hem de kınamamak için bir kelime oyunu olduğu açık!

Ey Müslümanlar! Başta Amerika olmak üzere sömürgeci kafirlerin emrine amade olan bu yöneticiler, felaketin ta kendisidir... ABD’nin söylediğini söylüyorlar ve istediğini yapıyorlar... Şehitlerin cesetlerine gözleriyle tanık oluyorlar, çocukların çığlıklarını kulaklarıyla işitiyorlar, yürek burkan sahnelerde insanların çocukları ve kadınlarıyla birlikte yerlerinden edildiğini görüyorlar... Yöneticiler, tüm bunlara tanık oluyor, kulaklarına ve gözlerine dokunuyor, ama Mutasım gibi adamlıklarına bir türlü dokunmuyor. Orduların, Haşim Gazze’deki kardeşlerini desteklemesini engelliyorlar, dahası öylece durup olanları izliyorlar, şehitleri sayıyorlar ve medyalarında şehitleri ölüler olarak adlandırıyorlar. İçlerinden en aklı başında olanları ise, Allah ve Rasûlü düşmanı Yahudi varlığı ile Gazze Şeridi’nin her karışında saldırıya uğrayan Gazzeli Müslümanlar arasında tarafsız bir taraf olarak arabuluculuk yapanlardır!

Ey Müslüman orduların askerleri! Yahudilerle savaşmak ve Mübarek Toprağı kurtarmak için yöneticilerden emir beklemek, ağzına ulaşmayacağı halde ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimse gibidir... Bu yüzden hadi inisiyatif alın, kuşkusuz Allah sizinle beraberdir, ümmet de peşinizden gelecektir... Düşmanınızın, yakıp yıkmak için Gazze Şeridi’ni karadan, denizden ve havadan nasıl bombaladığını şüphesiz duyuyor ve görüyorsunuz... Hal böyleyken nasıl olur da kardeşlerinizi desteklemez veya savaşmazsınız?

Ey Müslüman orduların askerleri! İçinizde, askerlere liderlik edecek, geri kalan orduların da tekbirlerle peşinde gideceği, Allah’ın zaferiyle ümmetin de onların arkasından tekbirler getireceği özellikle de Kinane ve Şam topraklarında hiç aklı başında bir adam yok mu?

إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ  “Şüphesiz ki, Rasûllerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” [Mümin 51] Yeter artık ey ordular! Artık mazeret ortaya koyan birinin hiçbir mazereti, bahane ileri süren birinin hiçbir bahanesi kalmadı. Hiçbir şey yapmadan düşmanlarınıza olan öfkenizden dolayı dişlerinizi gıcırdatmanız yetmez. Nitekim Aziz ve Hâkim olan Allah şöyle buyurmuştur:

قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُّؤْمِنِينَ  “Onlarla savaşın ki Allah sizin elleriniz ile onları cezalandırsın, rezil rüsva etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Müminlerin kalplerine şifa versin.” [Tevbe 14]

Devamını oku...

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsünün Port Sudan’da Düzenlenen “Sudan Krizi... Çözüm İçeriden Olmalı” Başlıklı Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma

Sudan Krizi:

Sudan’daki savaş, ikinci yılının ikinci ayına girdi. Geride ölüm bıraktı, onur ve saygınlıklar ihlal edildi, zenginlikler yağmalandı, tesisler, kurumlar ve devletin altyapısı tamamen tahrip edildi. Sudan halkı bir şehirden diğerine göç etmek zorunda kaldı. Okullarda, üniversitelerde ve kamusal alanlarda yerlerde yattı. Ne geçimlerini sağlayacak birileri ne de yardımcıları var. Bazıları komşu ülkelerde mülteci durumuna düştü, aralarındaki bağlar kopup parçalandı.

Sudan’daki savaş, çevremizdeki bazı Müslüman ülkelerde, Libya’da, Yemen’de, Suriye’de veya diğer ülkelerde yaşananlardan pek farklı değil. Bunu anlamak için aşağıdaki noktaları açıklıyoruz:

- Bugün dünyada egemen olan kapitalist ideoloji, ülkeleri Amerika, İngiltere, Fransa, Avrupa ve Rusya gibi dünyanın zenginliği için savaşan sömürgeci ülkeler ve çatışmanın etrafında döndüğü, ülke halkının yakıtı olduğu ve kaynakları sömürgeleştirilen zengin ülkeler olarak ikiye ayırmıştır!

- Sömürgecilik, kapitalist ideolojiyi başkalarına taşımanın bir metodudur ve “sömürgecinin amaç ve arzularına ulaşmak için halklar üzerinde askeri, politik, ekonomik, entelektüel veya kültürel tahakküm kurması” anlamına gelir.

- Sudan’da yaşananlar, uluslararası sömürgecilik çatışmasıdır. Sahnesi Sudan’dır. İngiliz sömürgeciliğinin siyasi ortamda, partilerde, siyasi güçlerde ve silahlı hareketlerde kökleri var. ABD sömürgeciliğinin de RSF ve silahlı kuvvetlerde adamları var. Sömürgeciliğin iki kutbu Amerika ve İngiltere, yerel ve bölgesel araçlarla Sudan’da nüfuz mücadelesi vermektedir. Bu savaşın temeli, askeri ve siyasi güçlerce tanınan orduların varlığıdır ve bu şeri açıdan İslam’a aykırıdır, caiz değildir. Devlette tek bir silahlı kuvvet olmalıdır. Gerçekçi olmak gerekirse, dünyadaki hiçbir saygın ülkenin birden fazla ordusu yoktur!

- ABD, başta Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) olmak üzere İngiliz Büyükelçiliği ile bağlantılı siyasi güçleri, çok yaklaştıkları ya da ramak kaldıkları iktidar koltuğundan etmek için Sudan’da savaşın fitilini ateşledi.

- Dünyanın bir numaralı ülkesi olarak Amerika, dünyanın geri kalanını kendi izinden gitmeye zorluyor. Bu nedenle Amerika, savaşın başlamasından üç gün sonra hemen ordu ile RSF’ye eşit muamelede bulundu. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vedant Patel’e göre, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 18 Nisan 2023 Salı günü Japonya’dan El Burhan ve Hamideti ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi ve ateşkese varılması gerektiğini vurguladı. Bunun üzerine Amerika hemen Cidde Platformu’na start verdi ve platformun gündemini iki nokta etrafında yoğunlaştırdı: Ateşkes ve sözde insani yardım.

- Amerika, İngiliz sömürgeciliğini temsil eden güçleri bertaraf etme hedefine ulaşana kadar savaşın devam etmesinden yana. Cidde Platformu aracılığıyla Hızlı Destek Güçlerine yeniden hayat vermekte, umutsuz demokratik otorite aracılığıyla da kriz üstüne kriz üretmektedir.

- Yabancılardan yardım istemek siyasi intihardır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَلَنْ يَجْعَلَ اللَّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً “Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141] Dolayısıyla çözüm içeriden olmalı.

Çözüm içeriden olmalı:

- “Çözüm içeriden olmalı” ifadesi, Sudan’ın içi, yani Sykes-Picot tarafından çizilen sınırlar anlamına gelmez. Biz bu krize ulusal bir çözüm bulunmasından bahsetmiyoruz. Çünkü ulusalcılık, krizlere çözüm üreten ideolojik bir fikir değildir, aksine sapık bir duygu ve duygusal bir bağdır.

- Krizlere çözüm ve çare üreten içerisi, Müslümanların gönüllerinde yerleşik yüce İslam akidesidir, çünkü İslam bir akidedir, bir hayat sistemidir, bir dindir ve bir devlettir.

- Onlarca yıldır Batılı rejimlerin gölgesi altında yaşamamızın bir sonucu olarak, insanların tedavi zevki, anlaşmazlıkları ve uyuşmazlıkları çözme yaklaşımı, uzlaşma olmuştur. Batı uygarlığı, mutlak bir hakkın olduğuna inanmaz, göreceli bir hak olduğuna inanır. Bu nedenle anlaşmazlıkları çözerken, uzlaşmaya varana kadar bir taraftan veya diğerinden tavizler alırlar. Bu, yanlış bir yaklaşımdır, hak ve batılın olduğuna inanan İslam’ın yaklaşımıyla taban tabana zıttır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

ألَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَنْ يَتَحَاكَمُوا إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوا أَنْ يَكْفُرُوا بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالاً بَعِيداً * وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَى مَا أَنْزَلَ اللهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُوداً * فَكَيْفَ إِذَا أَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ ثُمَّ جَاءُوكَ يَحْلِفُونَ بِاللهِ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا إِحْسَاناً وَتَوْفِيقاً * أُولَئِكَ الَّذِينَ يَعْلَمُ اللهُ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ فِي أَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَلِيغاً * وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللهَ تَوَّاباً رَحِيماً * فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيماً “Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut’a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut’un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara: Allah’ın indirdiğine (Kitab’a) ve Rasûl’e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün. Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felâket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemin ederek sana nasıl gelirler! Onlar Allah’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle. Biz her peygamberi -Allah’ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı. Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” [Nisa 60-65]

- Bu savaş bölgeciliği ve kabileciliği körükledi. Bu hastalığın İslam’dan başka tedavisi yoktur. İnsanlık tarihi boyunca insanları tek bir ümmette bir araya getirebilen yalnızca İslam’dır.

وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ لَوْ أَنْفَقْتَ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعاً مَا أَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ “Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” [Enfal 63]

Yüce İslam akidesinden kaynaklanan çözümün parametreleri şunlardır:

Birincisi: Biz Sudanlı değiliz, Müslümanız ve inandığımız İslam bir akidedir ve bütünleşik bir yaşam sistemidir, yasamadır.

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِيناً “Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.” [Maide 3]

İkincisi: Egemenlik halka değil Şeriata aittir, çünkü hayatta Müslümanın iradesini yürüten sadece ve sadece şeri hükümdür.

Üçüncüsü: Otorite ümmete aittir; yani yöneticiyi belirleme hakkı güç ve silah kuvvetlere değil ümmete aittir. Şeriat, halifenin ümmet tarafından seçilmesini şart koşmuştur ve bu durum biat hadislerinde açıkça belirtilmiştir. Ubade bin Samet’ten rivayet edildiğine göre

بَايَعْنَا رَسُولَ اللهِ عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ فِي الْمَنْشَطِ وَالْمَكْرَهِ “Gönlünümüzün hoşuna giden şeylerde olsun, hoşuna gitmeyen şeylerde olsun işitmek ve itaat etmek üzere Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e biat ettik.” [Müttefikin Aleyh] Cerir b. Abdullah’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

بَايَعْتُ النَّبِيَّ عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ “İşitmek ve itaat etmek üzere Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e biat ettim” [Müttefikin Aleyh] Ebu Hurayra’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

ثَلاثَةٌ لا يُكَلِّمُهُمُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ: رَجُلٌ عَلَى فَضْلِ مَاءٍ بِالطَّرِيقِ يَمْنَعُ مِنْهُ ابْنَ السَّبِيلِ، وَرَجُلٌ بَايَعَ إِمَاماً لا يُبَايِعُهُ إِلاَّ لِدُنْيَاهُ إِنْ أَعْطَاهُ مَا يُرِيدُ وَفَى لَهُ وَإِلاَّ لَمْ يَفِ لَهُ، وَرَجُلٌ يُبَايِعُ رَجُلاً بِسِلْعَةٍ بَعْدَ الْعَصْرِ فَحَلَفَ بِاللهِ لَقَدْ أُعْطِيَ بِهَا كَذَا وَكَذَا فَصَدَّقَهُ فَأَخَذَهَا وَلَمْ يُعْطَ بِهَا

“Üç kimse vardır ki Allah kıyamet gününde onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz ve onlar için elem verici bir azap vardır. Biri, çölde fazla suyu olup onu susuz yolcuya vermeyen; ikincisi, ikindiden sonra bir adama şuna, şuna aldığına dair yemin ederek mal satandır. Öbürü de ona inanarak malı alır. Hâlbuki durum tam tersinedir. Üçüncüsü de devlet başkanına dünyalık için biat edendir. Devlet başkanı onun istediğini verirse vefa gösterir, vermezse ahdine vefa göstermez.” [Müttefikin Aleyh] Ümmetin bu yetkisi onlarca yıldır gasp ediliyor.

Dördüncüsü: Silahlı kuvvetler tek bir güçtür. İçlerinden polis olarak özel ekipler seçilir, özel olarak düzenlenir ve belirli bir kültür ile kültürlenir. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in silahlı kuvvetleri olarak bir ordusunun olduğu, onlardan polisin işi yapan bir ekip seçtiği, orduyu donattığı, orduya liderlik ettiği ve ordu komutanlığı için emirler atadığı sabittir. Buhari’nin, Enes’ten rivayet ettiğine göre,

إِنَّ قَيْسَ بْنَ سَعْدٍ كَانَ يَكُونُ بَيْنَ يَدَيْ النَّبِيِّ بِمَنْزِلَةِ صَاحِبِ الشُّرَطِ مِنْ الْأَمِيرِ “Kays b. Sad, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem yanındaki konumu sahibu’ş-şurta gibiydi.” Herhangi bir anlaşmaya göre, bir gün veya günün bir saatinde bile olsa silahlı kuvvetlerin yanında başka silahlı kuvvetlerin bulunmasına izin verilmez.

Beşincisi: Devlete karşı silah kullananlar, bir zulüm ya da bir dava ileri sürenler ve bir yerde toplananlara karşı koyulmalı ve ortadan kaldırılmalıdırlar. Onlarla savaşmadan önce devlet onlara bir elçi gönderir, neye sahip olduklarını öğrenir, onlardan itaate geri dönmelerini ve silahı bırakmalarını ister. Eğer yanıt verirler ve geri dönerlerse, onlardan uzak durur. Geri dönmezler ve isyan ve savaş etmekte ısrar ederlerse, itaate dönene, isyandan vazgeçene ve silahı bırakana kadar tedip etmek için onlarla savaşır. Bütün bunlar herhangi bir dış müdahale olmadan yapılmalıdır.

Altıncısı: İktidar koltuğu, en büyük suçluların, katillerin ve kan dökücülerin yeri değildir. Orası saf, temiz, dindar ve iyi insanların yeridir. Ülkeyi, canları, malları ve onuru korurlar. Çünkü iktidarın bir sorumluluk ve emanet olduğunu bilirler. Kendisine emanet edilen yönetim işini yürütebilecek yetkinlikte ve beceride olması şarttır. Ebu Zerr’den rivayet edildiğine göre

قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، أَلَا تَسْتَعْمِلُنِي؟ قَالَ: فَضَرَبَ بِيَدِهِ عَلَى مَنْكِبِي، ثُمَّ قَالَ : «يَا أَبَا ذَرٍّ، إِنَّكَ ضَعِيفٌ، وَإِنَّهَا أَمَانَةُ، وَإِنَّهَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ خِزْيٌ وَنَدَامَةٌ، إِلَّا مَنْ أَخَذَهَا بِحَقِّهَا، وَأَدَّى الَّذِي عَلَيْهِ فِيهَا “Ey Allah’ın Rasûlü! Beni memur tayin etmez misin?” dedim. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: Bu sözüm üzerine, elini omuzuma vurdu ve sonra da: Ey Ebu Zer, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. Kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda ederse o hâriç” buyurdu.” [Müslim]

Yedincisi: İslam’da yönetim sistemi, Hilafettir, dini hayattan ayıran ve insanların Rabbi yerine insanlar için yasama yapan laik demokratik sistem değildir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ “Hüküm ancak Allah’ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” [Enam 57]

إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ “Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf 40]

Sekizincisi: Müslümanlar, savaşları da bir olmayan, barışları da bir olmayan diğer insanlardan ayrı bir ümmettir. Diğer insanları ulusalcılık fikri birleştirir. Cidde Platformu’nu başlatan Amerika, İslam’ın ve Müslümanların düşmanı olan Amerika ile aynı Amerika’dır. Gazze’deki kardeşlerimizin tutumundan ibret almazsak, peki ne zaman ibret alacağız?

Sömürgeci ülkeler, şu an Müslümanlar arasında savaş çıkarmanın peşinde. Ey Sudan halkı, özellikle de ordu ve savaşçılar! Sömürgeci kafirlerin çıkarı için kendi aranızda nasıl savaşırsınız? Kendinizi öldürüyor, evlerinizi yıkıyor ve kutsallarınızı çiğniyorsunuz. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sözlerini nasıl unutursunuz? Buhari’nin Ahnaf bin Kays’tan rivayet ettiğine göre “Ben, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle buyururken işittim:

إذَا الْتَقَى الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا فَالْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِي النَّارِ» قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، هَذَا الْقَاتِلُ، فَمَا بَالُ الْمَقْتُولِ؟ قَالَ: «إِنَّهُ كَانَ حَرِيصاً عَلَى قَتْلِ صَاحِبِهِ “İki Müslüman kılıçlarıyla karşılaşırsa ölen de öldüren de Cehennemdedir.” Ben de: “Yâ Rasûlullah! Öldürenin durumu belli, ama ölen niçin cehennemdedir? diye sordum. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: “Çünkü o, arkadaşını öldürmek istiyordu” buyurdu.” Peki ya bu çatışma kafir Batı’nın ve işbirlikçilerinin çıkarına olursa durum o zaman nasıl olur? O zaman daha kötü ve daha acı olur.

Sonuç olarak Hilafet projesi, İslami hayatı yeniden başlatarak, İslam’ı uygulayarak ve dünyaya taşıyarak Batı sömürgeciliğinin zincirlerini kırabilecek ve onu Müslüman ülkelerden söküp atabilecek tek projedir. Hizb-ut Tahrir olarak biz, on yıllardır Batı uygarlığı altında yaşamaktan kaynaklanan tüm krizleri ve sorunları ele almak için detaylı bir vizyona sahibiz. Dahası, ümmetle birlikte yaratmaya çalıştığımız İslami hayata dair detaylı bir vizyonumuz var. Öyleyse hadi Ey Müslümanlar! İmanınız uğruna çalışanlardan ve Rabbinizin dinine yardım edenlerden olun.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]

İbrâhîm Usmân [Ebu Halîl]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilayeti Resmi Sözcüsü

Devamını oku...

İran, Afganistan Sınırını Kapatma ve Göçmenleri Sınır Dışı Etme Planıyla Hain ve Gayri İslami Yüzünü Bir Kez Daha Ortaya Koydu

İran hükümeti, geçtiğimiz günlerde Afganistan sınırı hattı boyunca bir çit inşa ederek kapatmaya karar verdi. Bu planın amacı, Afganların İran’a girmesini engellemek. Plan, önümüzdeki üç yıl içinde tahmini bütçesinin 3 milyar doları bulacağı tahmin edilen dört metre yüksekliğinde beton duvar, dikenli tel ve çit inşa etmeyi içeriyor. İran İçişleri Bakanı, geçtiğimiz yıl çoğunluğu Afgan olmak üzere 1,3 milyon göçmenin ülkeden sınır dışı edildiğini duyurdu.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, Afganistan, İran ve diğer İslam ülkeleri arasındaki sınırları kapatmaya yönelik her türlü talihsiz planı kınamakta ve bunu sadece bir parçalama planı olarak değil, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ümmeti arasında tefrika oluşturmanın bir kaynağı olarak değerlendirmektedir. İran hükümeti, bu talihsiz planla hain ve gayri İslami yüzünü bir kez daha ortaya koydu.

Prensip olarak, tüm Müslümanlar İslami yönetimi altında olmalıdır ve İslam ülkelerini ayrı sınırlara sahip zayıf devletçiklere ve kırılgan rejimlere bölmek gayri İslami’dir. Ne yazık ki, Hilafetin yıkılmasından sonra, Müslüman ülkeler sömürge sınırları nedeniyle daha küçük parçalara bölünmüş ulus devletin yönetimi altına girmiştir. İran ve Afganistan arasındaki sınır hattının büyük bir kısmı, İngiliz General Maclean ve McMahon tarafından çizilmiştir. Sömürgeciliğin dikte ettiği ulus devletlerin kurulmasıyla birlikte “İslam ümmeti” ve “İslam kardeşliği” kavramları zayıflamış, laik fikirler ve ulusal çıkarlar temelinde devletler kurulmuş ve İran’daki otoriter hükümet de bu küresel eğilimin bir parçası olmuştur.

Aslında Endonezya’dan Fas’a kadar tüm Müslüman toprakları Müslümanlara aittir. Herhangi bir Müslüman birey, bu topraklarda herhangi bir yere yerleşebilmeli ve çalışabilmelidir. Bu şeri ve İslami hakka göre bir Müslümanın başka bir İslam ülkesine seyahat etmek için pasaporta, vizeye, oturma iznine ve çalışma iznine ihtiyacı yoktur. Ancak İran hükümeti, bu şeri hükme uymadığı gibi Afgan göçmenlerin İran’daki varlığını istismar etmekte, onlara aşağılayarak ve zulmederek dış politikasında siyasi ve ekonomik bir araç olarak kullanmaktadır.

Bu nedenle Afganistan ve bölge yöneticilerine ve Müslümanlarına, Durand Hattı’ndaki çit gibi Müslümanların birbirinden ayrılmasına izin vermeyerek İran hükümetinin Müslümanları bölme planına karşı çıkmaları gerektiğini hatırlatıyoruz. Gazze’de yaşanan korkunç ve trajik olaylardan sonra Müslüman kamuoyunun fikri, siyasi ve coğrafi birliğe doğru yöneldiği ve tüm İslam ümmetinin birleşik bir sistem altında yaşamak istediği bir zamanda molla liderliğindeki İran hükümeti, Müslümanları bölme politikasını yürürlüğe koymaya çalışmaktadır. Bu bölme politikası, şeri hükme ve Müslümanların isteklerine aykırıdır. Gerçek şu ki, İslam, ulusal yönetim fikrini, Müslümanlar arasındaki sınırların varlığını, sınırların çitle çevrilmesini ve kapatılmasını şiddetle reddetmekte ve hepsini çağdaş putlar (Tağut) olarak değerlendirmektedir. Müslümanların sadakati İslam’a, Müslümanlara ve Hilafete olmalı, kafirler ve milliyetçi fikirlerden uzak durmalıdırlar. Ama ne yazık ki mevcut hükümetler, bu kavramın tam tersini uygulamaktadırlar.

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعاً وَلَا تَفَرَّقُوا“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” [Ali İmran 103]

Devamını oku...

Partilerin Aden’deki Amerikan Demokratik Enstitüsü’nde Düzenlediği Toplantının Anlam ve Delaleti

30 Nisan 2024 Salı günü Aden’de Amerikan Demokratik Enstitüsü, ABD Kalkınma Ajansı’nın sponsorluğunda parti liderleri ve Yemen’deki siyasi bileşenler arasında diyalog oturumuna ev sahipliği yaptı. Toplantıya, sözde meşru hükümet yanlısı 24 parti ve siyasi bileşen katıldı. Bunlar, Güney Hareketi Konseyi, Güney Geçiş Konseyi, Ulusal Direniş Siyasi Bürosu, Hadramut, Mahra ve Şebve’den Hadramut Kapsayıcı Konferansı ve siyasi konseylerdir. Aden hükümeti yanlısı partilerin başında Kongre, Islah, Sosyalizm, Nasırcı Örgüt, Barışçıl Güney Hareketi, Adalet ve İnşa, Al-Rashad Yemen Birliği, Barışçıl Değişim için Rönesans Hareketi, Ulusal Dayanışma, Halk Güçleri Birliği, Yemen Birlik Meclisi, Arap Sosyalist Baas, Barış ve Kalkınma, El Cumhuri, Demokratik Halk, Arap Sosyalist Ulusal Baas” partileri geliyor.

Siyasi olarak aniden ortaya çıkan bu partiler, Amerikan Demokratik Enstitüsü’nde toplantı düzenlemeleri nedeniyle Yemen halkında hayal kırıklığı yaratmıştır. İngiltere’nin Yemen’in güney ve kuzeyindeki köklü siyasi nüfuzu ile altmış yılı aşkın bir süredir Yemen’de savaş ve silahlı çatışmaları körükleyen yeni sömürgeci Amerika’nın nüfuzu arasındaki yenilenen çatışmayı yeniden gündeme getiren bu toplantıya katılan siyasi parti ve bileşenler, iman halkının duygularını dikkate almadıkları gibi onlarda hiçbir umut ışığı da yoktur.

Husiler, bu partilerin diyalog oturumunu görmezden gelmişlerdir. Çünkü bu diyalog oturumu, kendilerinin de efendisi olan ABD’nin planının bir parçasıdır. Yemen’in güneyindeki olayları birinci sayfasından duyuran Sana’daki Es Sevra gazetesi söz konusu toplantıyı haber yapmamıştır!

Bu toplantı, bu partilerin kafir Batı’ya olan bağımlılıklarını kanıtlıyor. Özellikle birçoğunun temsilcileri, iktidar piramidinin tepesinde yer aldığından, emir alan ve planları uygulayan araçlar haline gelmişlerdir. Kafir Batı, sadece ülkedeki yöneticilere değil, aynı zamanda bu yöneticileri üreten partilere de emirler vermektedir. Gerçekten de sadık el masduk olan efendimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem doğru söylemiştir:

إِذَالَمْتَسْتَحْيِفَاصْنَعْمَاشِئْتَ“Utanmıyorsan dilediğini yap.”

Amerika gece gündüz Müslümanlarla savaşıyor ve Yahudi varlığına tam destek veriyor. Bu partilerin liderliği, bu oturum öncesinde, sırasında ve sonrasında Gazze’deki halkımızın kanı akıtılırken ABD’nin şemsiyesi altında oturum düzenliyor! Yaptıkları şey ne kötü.

Güneyde Amerikan Demokratik Enstitüsü’nde gerçekleşen bu oturum, güneydeki siyasi partiler ve bileşenlerdeki ajanları aracılığıyla Amerika’nın Sana’daki yeni ajanları olan Husiler lehine Aden hükümetine bir Amerikan baskısı olarak değerlendiriliyor. ABD, kuzeyi kontrol etmeleri için Husilere alan açmaktadır. Bu baskı Riyad destekli “Vatan Kalkanı” birliklerinin Lahç Valiliği ve Taiz Valiliği ile idari sınırda bulunan diğer alanlara askeri güçlerinin konuşlandırılmasıyla aynı zamana denk geliyor. BAE destekli Güney Geçiş Konseyi’ne bağlı güçlerin konuşlandığı yerleri devraldılar. Yine bu baskı, Rashad El Alimi’nin Marib şehrini ziyareti ve yeni bir müzakere turuna başlamadan önce cephe hatlarına olası bir önleyici askeri saldırı düzenlenmesi ile aynı zamana denk geliyor.

Yemen halkı, açıkça ABD şemsiyesi altında bu diyalog oturumuna katılan partilerin iflas ettiğini ve kendilerine dikte edileni kabul ettiklerini anlamalıdır. Eğer akledip inançlarının kendilerine dikte ettiği şeylere dönmüş olsalardı, hayatın her alanında radikal çözümler bulabilirlerdi. Böylece Amerikalılarla ya da İngilizlerle görünürde ya da perde arkasında oturmalarına gerek kalmazdı! İslam ümmetinin akidesi ve davasıyla aynı hizaya gelmek, eski ve yeni sömürgeciliğin boyunduruğundan kurtulmak, İslam’ın fikir ve hükümlerine boyun eğmek, bu hükümleri Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurarak yeryüzünde uygulamak farzdır. Öncü olan ve halkına yalan söylemeyen Hizb-ut Tahrir, tüm sütunlarıyla kapitalizmi yok etmek ve Hilafet altında İslami hayatı yeniden başlatmak yolunda yürümeye ve ilerlemeye devam etmektedir. Bu büyük farz için tüm Müslümanlara çağrıda bulunuyoruz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER