Cumartesi, 25 Şevval 1445 | 2024/05/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Kadın ve Yargı Hani Akdeh

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru:

Değerli kardeşim Allah Subhânehu ve Teâlâ sizi korusun,

es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

Kadınların hâkim olması ve yargı makamını üstlenmeleri birçok genç tarafından ele alındı. Ama bu konu tekrardan değerlendirilmesi gerekir. Tarih boyunca ümmet, bu meseleyle karşılaşmadı. İlk İslam Devletinin kuruluşundan Osmanlı Devletinin sonuna kadar kadının yargı makamını üstlendiği görülmemiştir. Kadının yargı makamını üstlenip üstlenmeyeceği ile ilgili hüküm çıkarılırken, yargı ve genel hayatın vakası, kadının genel hayattaki yeri dikkate alınmalıdır. Çünkü kadın, kocasının izni olmadan evden dışarı çıkamaz. Yabancılar ile yalnız baş başa [halvet] kalamaz. Dolayısıyla da hâkim olamaz.

 

Cevap:

Aleykum'us Selam ve Rahmetullahi ve Berakâtuh

1- Sünnet, Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in sözü, eylemi, bir fiil ya da sözü onaylamasıdır. Bunların hepsi, delalet yönünden aynıdır. Sadece sahih olma ve mesele üzerine uygun düşme şartı aranır.  Evet, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in fiili, şeri delildir. Şeri nasslarda mücmel olanları, beyan eder. Yalnız burada Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in fiili ile nasıl delil getirileceğine ilişkin uyulması gereken bir takım usul meseleleri vardır. Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in bir fiilden kaçınması, o fiilin haram olduğuna delil olmaz. Aksine Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in bu fiili haram olduğundan dolayı yapmadığına delalet başka bir delil ya da karine gerekiyor. Örneğin Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem, kendisinden sonra kimin Halife olacağını belirlemedi. Sahabe, bundan bunun haram olduğunu anlamadı. Bilakis Ebu Bekir'den kendisinden sonra aday belirlemesi için talepte bulundular. O da Ömer'i aday gösterdi. Ama Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem böyle yapmadı. Bu, bu fiilin haram olduğunu göstermez. Aksine haram olduğuna delalet eden bir delil ya da karine gerekiyor. El-Buhari, Abdullah ibn Ömer'den rivayet ettiğine göre

قِيلَ لِعُمَرَ أَلاَ تَسْتَخْلِفُ؟ قَالَ: إِنْ أَسْتَخْلِفْ فَقَدِ اسْتَخْلَفَ مَنْ هُوَ خَيْرٌ مِنِّي أَبُو بَكْرٍ، وَإِنْ أَتْرُكْ فَقَدْ تَرَكَ مَنْ هُوَ خَيْرٌ مِنِّي، رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "Ömer'e yerine halef tayin etmeyecek misin diye sorulduğunda, yerime bir halef tayin edersem bu mümkündür. Çünkü benden üstün olan Ebu Bekir böyle yapmıştır. Eğer halef tayin etmezsem, benden üstünlüğü şüphesiz olan Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de halef tayin etmemiştir" dedi. Böylece Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in yapmadığı her şey, onun haram olduğu anlamına gelmez. Ancak haram olduğunu ifade eden delil ya da karine olursa müstesnadır. İşte Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kadınları yargıya atamaması böyledir. Bu yalnız başına o fiilin haram olduğuna delalet etmez. Aksine haram olduğuna delalet eden bir karine ya da bir delilin o fiile eşlik etmesi gerekir. Dolayısıyla hiçbir delil yok ve karine de mevcut değil ve hakeza. Buna göre Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in bir şeyi yapmaması, o şeyin haram olduğu anlamına gelmez. Bir delil ya da karinenin olması bundan müstesnadır.

2- "Anne, ev hanımı, korunması gereken bir namus, birçok şeri yükümlülükleri yerine getirmekten onu alıkoyan doğal bahaneler var... Kadın, kocasının izni olmadan evden dışarı çıkamaz. Yabancılar ile yalnız baş başa [halvet] kalamaz. Dolayısıyla hâkim olamaz." gibi yukarıda kadın ile ilgili belirtilen kayıtlara gelince, bunlar, kadının yargıda çalışmasını etkilemez. Şeri hüküm, onun yargıda çalışmasını farz kılmaz. Aksine caiz kılar. Evinin koşullarını ve kapasitesini en iyi kadın bilir. Sonra bütün bu hususlar, ne hâkim ne de yargı konusunun inikat ve sıhhat şartı değildir. Hatta yargının sıhhat şartlarından olacak şekilde bahsedilen davacı ile halvet bile böyle değildir. Aksi takdirde erkek yargıç için bile yargı caiz olmaz. Çünkü davalıların hepsi erkek değildir. Aksine içlerinde kadınlarda olabilir. Nasıl kadın yargıcın, davacı bir erkekle yalnız başına kalması caiz değilse, aynı şekilde erkek yargıcın da kadın davacı ile yalnız başına kalması caiz değildir. Üstelik halvet, yargının açığa çıkması için zorunlu bile değildir. Tam aksine çoğu zaman mahkemede mübaşir, tanıklar ve mahremler gibi başkaları da olabilir.

3- İnsanlar arasında meydana gelen husumetleri çözüme kavuşturmak için kadının yargı görevini üstlenmesinin caiz olduğu konusunda şeri nasslar açıktır. Hisbe kadılığı da öyledir. Yukarıda belirtildiği gibi kadının yargı görevini üstlenmesi konusu ile ilgili delillerin açıklığa kavuşması ve vakaya uygunluğu açısından daha önce bu sayfada açıkladığım bazı hususları tekrar edeyim. Ki böylece şeri nassları anlamak ve onlardan hükmü istinbat etmek kolay olsun:

A- Arapça'da Tağlib [Bir kelimenin müfredi diğerinin aynısı olmadığı halde, delaletleri arasında benzerlik ve münasebet bulunan iki lafızdan meşhur ve kolay olanı diğerine tercih ederek tesniye yapmaktır] diye bir üslup vardır. Azcık usul ilmini bilen biri, bunu bilir. Bu demektir ki eril ya da erkek siygasıyla gelen hitap, Tağlib yoluyla dişil siygası için de geçerlidir. Kadın, bu siygadan ancak onu bundan hariç tutan başka bir nass ile istisna edilir: Örneğin Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın şu sözü gibi:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا "Ey iman edenler!" Ayet, eril siygası ile gelmiş olsa bile dişiler de bu siyganın kapsamı içine girerler. Çünkü kadını bu hükümden hariç tutan herhangi bir nass yoktur. Örneğin, el-Buhârî'nin Ebu Hurayra'dan rivayet ettiğine göre Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

أَيُّمَا رَجُلٍ أَعْتَقَ امْرَأً مُسْلِمًا، اسْتَنْقَذَ اللَّهُ بِكُلِّ عُضْوٍ مِنْهُ عُضْوًا مِنْهُ مِنَ النَّا "Bir adam, Müslüman bir köle azat ederse, Allah o kölenin her azası karşılığında bir azasını Cehennemden azat eder." Bu, aynı şekilde Tağlib üslubu yoluyla kadın için de geçerlidir. Yani "Bir kadın, Müslüman bir köle azat ederse" anlamına da gelebilir. Çünkü kadını bu hükümden hariç tutan herhangi bir nass yoktur.  Örneğin, develerin zekâtı ile ilgili en-Nesâi'nin rivayet ettiği hadis de böyledir. Ebu Hurayra'dan, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken işittim dediği rivayet edildi:

أَيُّمَا رَجُلٍ كَانَتْ لَهُ إِبِلٌ لَا يُعْطِي حَقَّهَا فِي نَجْدَتِهَا وَرِسْلِهَا»، قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ، مَا نَجْدَتُهَا وَرِسْلُهَا؟ قَالَ: فِي عُسْرِهَا وَيُسْرِهَا، فَإِنَّهَا تَأْتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَأَغَذِّ مَا كَانَتْ وَأَسْمَنِهِ وَآشَرِهِ، يُبْطَحُ لَهَا بِقَاعٍ قَرْقَرٍ فَتَطَؤُهُ بِأَخْفَافِهَا، إِذَا جَاءَتْ أُخْرَاهَا أُعِيدَتْ عَلَيْهِ أُولَاهَا فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ، حَتَّى يُقْضَى بَيْنَ النَّاسِ فَيَرَى سَبِيلَهُ "Bir adamın devesi olur da, Necde ve Risle de onların hakkını eda etmezse." Dediler ki: "Ey Allah'ın Elçisi, Necde ve Risle nedir?" Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem de "Zorluk ve kolaylığında demektir. Muhakkak ki devler, kıyamet günü en semiz oldukları halde, onlardan bir tek yavru dahi eksilmeksizin hepsi ayaklarıyla onu çiğner ve ağızlarıyla da ısırırlar. Develerin sonuncusu ona uğrayıp geçince, baş tarafı o kimseye tekrar uğratılır. Bu azaplandırma, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Neticede o kimseye ya cennete ya da cehenneme giden yol gösterilir." buyurdu." Bu, sahip olduğu develerin zekâtını vermediğinde, Tağlib üslubu yoluyla kadın için de geçerlidir. Çünkü kadını bu hükümden hariç tutan herhangi bir nass gelmiş değildir.

- Örneğin: Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın şu sözü:

أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ "Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz." [Nur 56] Namaz, zekât ve Rasûl'e itaat, kadın ve erkeğe farzdır. Çünkü kadını bu hükümden hariç tutan herhangi bir nass yoktur.

- Örneğin, Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın şu sözü:

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır." [Ali İmran 104] İslam'a davet eden, iyiliği emreden ve kötülükten nehyeden bir kitlede siyasi çalışma yapmak, erkek ve kadını kapsar. Çünkü kadını bu hükümden hariç tutan herhangi bir nass yoktur.

- Örneğin: el-Buhari, Sahih'inde Katade, Ebu Salih Ebu Halil, Abdullah bin el-Haris, Hâkim bin Hizam'dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

البَيِّعَانِ بِالخِيَارِ مَا لَمْ يَتَفَرَّقَا، - أَوْ قَالَ: حَتَّى يَتَفَرَّقَا - فَإِنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا فِي بَيْعِهِمَا، وَإِنْ كَتَمَا وَكَذَبَا مُحِقَتْ بَرَكَةُ بَيْعِهِمَا "Alıcı ve satıcı ayrılmadıkça -ya da- ayrılıncaya kadar muhayyerdir. Eğer doğru söylerler ve açıklarlarsa alışverişleri mübarek kılınır. Yok, eğer ketum davranıp yalan söylerlerse, alışverişlerinin bereketi yok olup gider." Bu hüküm, hem erkek hem de kadını kapsar. Çünkü kadını bu hükümden hariç tutan herhangi bir nass gelmiş değildir.

B- Ama Tağlib üslubu, başka bir nass ile iptal edilmişse, yani kadını nassın genelinden çıkaran bir nass ile tahsis edilmişse, o zaman onunla amel edilmez. Örneğin Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın şu sözü gibi:

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ "Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı." [Bakara 216] Burada hitap, eril siygası iledir ve cihadın farz olduğunu ifade eder. Ama burada Tağlib üslubu kullanılmaz. Bu ifade, Tağlib üslubu ile kadınları da kapsar denilmez. Tağlib üslubuna göre "Size de [kadınlara] savaş farz kılındı" olur. Çünkü cihadı sadece erkeklere farz kılan diğer nasslar ile bu hüküm iptal edilmiştir. İbn Mace, Habib bin Ebi Amra, Âişe bintu Talha, Âişe'den rivayet ettiğine göre

قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ عَلَى النِّسَاءِ جِهَادٌ؟ قَالَ: نَعَمْ، عَلَيْهِنَّ جِهَادٌ، لَا قِتَالَ فِيهِ: الْحَجُّ وَالْعُمْرَةُ "Dedim ki: Ya Rasûlullah kadınlara cihat var mı?" O da: "Evet, onlara da cihat var, ama o cihatta savaş yok. O cihat Hac ve umredir." buyurdu." Yani savaş anlamındaki cihat, kadın için farz değildir.

Örneğin Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır." [Cuma 9] Bu nass, Cuma namazının ve Cuma ezanı okunduğunda namaza koşmanın farz olduğunu ifade eder. Burada Tağlib üslubu ile amel edilmez. Yani Cuma namazı kadınlara farz değildir. Çünkü Cuma namazını erkeklere tahsis eden ve kadınları bu farzdan hariç tutan bir nass gelmiştir. Zira el-Hâkim, Müstedrek'te Ebu Musa'dan rivayet ettiğine Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

الْجُمُعَةُ حَقٌّ وَاجِبٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ فِي جَمَاعَةٍ إِلَّا أَرْبَعَةٌ: عَبْدٌ مَمْلُوكٌ، أَوِ امْرَأَةٌ، أَوْ صَبِيٌّ، أَوْ مَرِيضٌ "Köle, kadın, çocuk ve hasta hariç, Cuma namazı, her Müslümana vaciptir." [el-Hâkim, bu hadis, Şeyhayn'ın şartlarına göre sahihtir, dedi. Ez-Zehebi'de ona muvafakat etti.]

Örneğin Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." [Maide 44] Bu, eril siygası ile gelmiş olsa da erkek ve kadınları kapsayan bir hitaptır. Burada Tağlib üslubu geçerlidir. Ama ayette geçen genel ifadeden başka bir nassla kadınlar istisna edildi. el-Buhari, Ebu Bekra'dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمُ امْرَأَةً "İşlerini bir kadına havale eden kavim felah bulmaz." Buna göre kadının yönetici olması caiz değildir. Çünkü Velayet'ul Emir, yönetim demektir. O halde kadının yönetici olması caiz olmaz. Yani kadın, genel nasstan hariç tutuldu. Bu, kadının idrak veya düşüncesinin erkekten daha az olduğu anlamına gelmez. Aksine bu, Allah'ın bildiği bir hikmete binaen ve hem kadınlar hem de erkeklerin hayrınadır.

C- Burada erkek ve kadına bir takım yükümlülükler getiren hadisler vardır. Sonra bazı hadisler, kadına değil erkeğe tahsis edildi. Diğer yükümlülükler ise erkek ve kadını kapsamaya devam ederler: el-Buhari, Sahih'inde Ebu Hurayra'dan Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini rivayet etti:

سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمُ اللَّهُ فِي ظِلِّهِ، يَوْمَ لاَ ظِلَّ إِلَّا ظِلُّهُ: الإِمَامُ العَادِلُ، وَشَابٌّ نَشَأَ فِي عِبَادَةِ رَبِّهِ، وَرَجُلٌ قَلْبُهُ مُعَلَّقٌ فِي المَسَاجِدِ، وَرَجُلاَنِ تَحَابَّا فِي اللَّهِ اجْتَمَعَا عَلَيْهِ وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ، وَرَجُلٌ طَلَبَتْهُ امْرَأَةٌ ذَاتُ مَنْصِبٍ وَجَمَالٍ، فَقَالَ: إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ، وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ، أَخْفَى حَتَّى لاَ تَعْلَمَ شِمَالُهُ مَا تُنْفِقُ يَمِينُهُ، وَرَجُلٌ ذَكَرَ اللَّهَ خَالِيًا فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ "Yedi sınıf insan vardır ki, Allah onları hiçbir gölgenin bulunmadığı günde kendi gölgesinde gölgelendirir. Adaletli yönetici, Allah'a ibadetle büyüyen genç, kalbi camilere bağlı kimse, Allah için birbirini seven, bu uğurda bir araya gelip bu sevgi ile ayrılan iki kimse, mevki sahibi olan güzel bir kadın tarafından birlikte olmaya çağırıldığı halde, "Ben Allah'tan korkarım." cevabı ile karşılık veren kimse, sağ elinin verdiği sadakayı sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse, tenha yerde Allah'ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kimse." Bu hadiste geçen yedi hasletin beşi, Tağlib üslubu ile diğer nasslarla iptal edilmediğinden dolayı kadın için de geçerlidir. Yani bu hadis, Allah'a ibadetle büyüyen genç kız, Allah için birbirini seven iki kadın, bir erkek tarafından birlikte olmaya çağrılan kadın, sadaka veren kadın, tenha yerde Allah'ı anarak gözleri yaşla dolup taşan kadın için de geçerlidir.

Ama bu üslup, "Adaletli bir İmam" ve "Kalbi camilere bağlı kimse" için geçerli değildir. Çünkü bunlar, nassla iptal edildiler. Yani kadın, bu iki durumda bu hükümden hariç tutuldu: "Adaletli İmam" ifadesinde, Tağlib üslubu ile amel edilmez. Çünkü kadın, yönetici olamaz. Nitekim el-Buhari'nin Ebu Bekra'dan rivayet ettiği bir hadiste Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

لَمَّا بَلَغَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّ أَهْلَ فَارِسَ، قَدْ مَلَّكُوا عَلَيْهِمْ بِنْتَ كِسْرَى، قَالَ: لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمُ امْرَأَةً Pers imparatorluğunda Kisra'nın kızının başa geçtiği Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e ulaşınca şöyle buyurdu: "İşlerini bir kadına havale eden kavim asla iflah olmaz." Velayet'ul Emir, yani yönetim, kadına caiz değildir. Yönetim dışında yargı, Halife seçimi, Ümmet Meclisi'ni seçmek ve seçilmek ve yönetimden olmayan diğer meşru işlere gelince, kadına caizdir. Bu, "Adaletli İmam" sözünün kadını kapsamadığı anlamına gelir. Zira kadın, sadece Allah'ın bildiği bir hikmete binaen yönetici olamaz.

Bununla beraber burada "Adaletli İmam" ifadesini, adaletli çoban olarak yorumlayan tefsirciler de var. Buna göre bu hadis, el-Buhari'nin Abdullah ibn Ömer'den rivayet ettiği hadise uygun olarak kadın için geçerli olur: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle derken işittim:

كُلُّكُمْ رَاعٍ، وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، الإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ فِي أَهْلِهِ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ فِي بَيْتِ زَوْجِهَا وَمَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا "Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur." Ama burada Tağlib üslubu ile amel edilmemesi racih olan görüştür. Çünkü "Adaletli İmam" ifadesinin, yönetici anlamına gelmesi daha tercihe şayan bir görüştür. Bu yüzden bu ifade, kadın için geçerli olmaz. "Kalbi camilere bağlı kimse" sözü ise, kadının evinde kıldığı namazın camide kıldığı namazdan daha efdal olduğunu bildiren nassla iptal edilmiştir. Ahmed, Müsned'inde Abdullah ibn Süveyd el-Ensari, teyzesi Ebi Hamid es-Sadi'nin eşi Ummu Hümeyd'in Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek şöyle dediğini rivayet etti:

يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِنِّي أُحِبُّ الصَّلَاةَ مَعَكَ، قَالَ: «قَدْ عَلِمْتُ أَنَّكِ تُحِبِّينَ الصَّلَاةَ مَعِي، وَصَلَاتُكِ فِي بَيْتِكِ خَيْرٌ لَكِ مِنْ صَلَاتِكِ فِي حُجْرَتِكِ، وَصَلَاتُكِ فِي حُجْرَتِكِ خَيْرٌ مِنْ صَلَاتِكِ فِي دَارِكِ، وَصَلَاتُكِ فِي دَارِكِ خَيْرٌ لَكِ مِنْ صَلَاتِكِ فِي مَسْجِدِ قَوْمِكِ، وَصَلَاتُكِ فِي مَسْجِدِ قَوْمِكِ خَيْرٌ لَكِ مِنْ صَلَاتِكِ فِي مَسْجِدِي "Ey Allah'ın Rasûlü, ben seninle birlikte namaz kılmayı seviyorum." Bu söz üzerine Rasûl şöyle buyurdu: "Ben, senin benimle birlikte namaz kılmayı sevdiğini biliyorum, fakat senin evinin iç tarafındaki odanda namaz kılman, dış tarafındaki odanda namaz kılmandan hayırlıdır. Dış tarafındaki odanda namaz kılman da avluda namaz kılmandan hayırlıdır. Evinin avlusunda namaz kılman, senin için mahalle mescidinde namaz kılmandan hayırlıdır. Mahalle mescidinde kılacağın namaz, benim mescidimde kılacağın namazdan hayırlıdır." Faydalı olacağını düşündüğüm için el-Buhari'de geçen hadise ilişkin İbn Hacer'in Fethu'l Bari adlı eserinde, özellikle bu hadisin tefsirinin sonunda geçen şu yorumu hatırlatmakta fayda vardır: "Bu hadiste erkeklerin zikredilmesinin, mefhumu yoktur. Hadiste geçenlere erkeklerle birlikte kadınlar da dâhildir. "Adaletli İmam" sözünden İmametin kastedilmesi müstesnadır. Aksi takdirde kadın da "Adaletli İmam" sözüne dâhil olur. Çünkü aile sahibidir, onlara karşı adaletli davranabilir. Kadın, cami müdavimi olmak hasletine dâhil olmaz. Çünkü kadının evinde kıldığı namaz, camide kıldığı namazdan daha efdaldir. Bunun dışındakilerde ise kadın erkek aynıdır..." Dolayısıyla yukarıda belirtilen yedi haslet kadın için de geçerlidir. Ancak "Adaletli İmam" ve "Kalbi camiye bağlı olan kimse" ifadesi kadın için geçerli değildir. Çünkü bu iki durumda Tağlib üslubu, başka bir nassla iptal edilmiştir.

4- Şimdi yargı ile ilgili nassların, erkek ve kadını kapsayıp kapsamadığını, yoksa sadece erkeğe mi özel olduğunu öğrenmek için bu nassları ele alalım.

- el-Buhari, Abdurrahman ibn Ebi Bekra'dan şöyle dediğini rivayet etti:

كَتَبَ أَبُو بَكْرَةَ إِلَى ابْنِهِ، وَكَانَ بِسِجِسْتَانَ، فَإِنِّي سَمِعْتُ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ: «لاَ يَقْضِيَنَّ حَكَمٌ بَيْنَ اثْنَيْنِ وَهُوَ غَضْبَانُ "Ebu Bekra, Sicistan'daki oğluna şöyle yazdı. Ben Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini işittim: "Hâkim kızgınken iki kişi arasında hüküm vermesin."

- el-Hâkim, Müstedrek'inde Abdullah ibn Bürayde, babasından Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini rivayet etti:

الْقُضَاةُ ثَلَاثَةٌ: قَاضِيَانِ فِي النَّارِ وَقَاضٍ فِي الْجَنَّةِ. قَاضٍ عَرَفَ الْحَقَّ فَقَضَى بِهِ فَهُوَ فِي الْجَنَّةِ، وَقَاضٍ عَرَفَ الْحَقَّ فَجَارَ مُتَعَمِّدًا فَهُوَ فِي النَّارِ، وَقَاضٍ قَضَى بِغَيْرِ عِلْمٍ فَهُوَ فِي النَّارِ "Hâkimler üçtür: Bunların biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Cennetlik olan, doğruyu bilip, doğru ile hüküm verendir. Doğruyu bilip, zulümle hüküm veren ve bilmeden insanlar arasında hüküm veren, cehennemliktir."

- et-Taberânî, Mucemu'l Kebir'de Bürayde'den, babasından şöyle dediğini rivayet etti: Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

الْقُضَاةُ ثَلَاثَةٌ قَاضِيَانِ فِي النَّارِ، وَقَاضٍ فِي الْجَنَّةِ، قَاضٍ قَضَى بِغَيْرِ حَقٍّ وَهُوَ يَعْلَمُ، فَذَاكَ فِي النَّارِ، وَقَاضٍ قَضَى، وَهُوَ لَا يَعْلَمُ، فَأَهْلَكَ حُقُوقَ النَّاسِ، فَذَلِكَ فِي النَّارِ، وَقَاضٍ قَضَى بِالْحَقِّ، فَذَاكَ فِي الْجَنَّةِ "Hâkimler üçtür: Bunların biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Bilerek haksız yere hüküm veren ve bilmeden hüküm verip insanların haklarını zayi eden cehennemdedir. Doğrulukla hüküm veren de cennettedir."

- et-Tirmizi, Sünen'inde İbn Bürayde, babasından Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

القُضَاةُ ثَلَاثَةٌ: قَاضِيَانِ فِي النَّارِ، وَقَاضٍ فِي الجَنَّةِ، رَجُلٌ قَضَى بِغَيْرِ الحَقِّ فَعَلِمَ ذَاكَ فَذَاكَ فِي النَّارِ، وَقَاضٍ لَا يَعْلَمُ فَأَهْلَكَ حُقُوقَ النَّاسِ فَهُوَ فِي النَّارِ، وَقَاضٍ قَضَى بِالحَقِّ فَذَلِكَ فِي الجَنَّةِ "Hâkimler üçtür: Bunların biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Bilerek haksız yere hüküm veren ve bilmeden hüküm verip insanların haklarını zayi eden cehennemdedir. Doğrulukla hüküm veren de cennettedir."

- İbn Mace, Sünen'inde İbn Bürayde, babasından Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

الْقُضَاةُ ثَلَاثَةٌ، اثْنَانِ فِي النَّارِ، وَوَاحِدٌ فِي الْجَنَّةِ، رَجُلٌ عَلِمَ الْحَقَّ فَقَضَى بِهِ فَهُوَ فِي الْجَنَّةِ، وَرَجُلٌ قَضَى لِلنَّاسِ عَلَى جَهْلٍ فَهُوَ فِي النَّارِ، وَرَجُلٌ جَارَ فِي الْحُكْمِ فَهُوَ فِي النَّارِ "Hâkimler üçtür: Bunların biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Doğruyu bilip hüküm veren cennettedir. İnsanlara cahilane hükümde bulunan cehennemdedir. Hükümde adaletsiz davranan cehennemdedir."

- el-Bezzar, Müsned'inde İbn Bürayde'den, babasından Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini rivayet etti:

الْقُضَاةُ ثَلاثَةٌ اثْنَانِ فِي النَّارِ وَوَاحِدٌ فِي الْجَنَّةِ قَاضٍ قَضَى بِجُورٍ فَهُوَ فِي النَّارِ وَقَاضٍ قَضَى بِغَيْرِ عِلْمٍ فَهُوَ فِي النَّارِ وَقَاضٍ بِالْحَقِّ فَهُوَ فِي الْجَنَّةِ "Hâkimler üçtür: Bunların biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Adaletsiz ve cahilane olarak hüküm veren cehennemdedir. Doğrulukla hüküm veren de cennettedir."

Mamer ibn Râşit, Cami adlı eserinde Abdürrezzak, Mamer, Katade, Ali'den şöyle dediğini rivayet etti:

الْقُضَاةُ ثَلَاثَةٌ: قَاضٍ اجْتَهَدَ فَأَخْطَأَ فِي النَّارِ، وَقَاضٍ رَأَى الْحَقَّ فَقَضَى بِغَيْرِهِ فِي النَّارِ، وَقَاضٍ اجْتَهَدَ فَأَصَابَ فِي الْجَنَّةِ "Hâkimler üçtür: İçtihat edip sonra da hata eden cehennemdedir. Doğruyu gördüğü halde doğrudan başkası ile hüküm veren de cehennemdedir. İçtihat edip sonra da isabet eden cennettedir.

Bu hadislere baktığımızda, ifadelerin eril ya da erkek siygası ile geldiklerini görürüz. Dolayısıyla erkek ve kadınları kapsar. Ancak kadınların başka sahih nassla bundan hariç tutulmaları müstesnadır. Burada, Velayet'ul Emir yani yönetim konusunu erkeklere tahsis eden nass gibi, bu hadisleri erkeklere tahsis eden bir nass yoktur. Bu nedenle hadislerde geçen hüküm, hem erkekleri hem de kadınları kapsar. Onun için kadının, insanlar arasındaki davalara ya da Hisbe davasına bakmak amacıyla hâkim olması caizdir.

Yöneticinin azline bakan Mezalim kadısına gelince, kadının yönetici olamaması konusuna bağlıdır. Bu yüzden kadının Mezalim kadılığı yapması caiz değildir. Yani ortada yöneticinin azline gerektiren bir mesele varsa yöneticinin azli konusuna bakma yetkisi yoktur. Bütün bunlar, açıkça kadının hâkim "sıradan hâkim" ve Hisbe kadısı olabileceğini gösterir. Bu meslekler, hem erkek hem de kadınlar için caizdir.

5- Özetle Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem döneminde kadınların vakasına hızlı bir göz atıldığında onların durumunun bugünkü durumlarından tamamen farklı olduğu görülür. Çünkü o dönemde kadınlar, erkekler gibi hayatın her alanında varlıklarını göstererek fikri çatışma ve siyasi mücadele yapıyorlardı. Hatırlarsanız İslam'ın ilk kadın şehidi, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte davet taşıyan Sümeyye'dir. Ummu Ammare ve Ummu Müni de erkekler ile birlikte ikinci Akabe biati sırasında Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e nusret biati verenler arasındaydı. Kadınlar, savaş meydanlarında yaralıları tedavi ediyorlar, iyiliği emredip kötülükten nehyediyorlar, Halifeyi muhasebe ediyorlardı. Gerçekten o dönemde kadınlar, erkeklerin bir diğer yarası gibiydiler. Tabii bütün bunlar, kadın erkek ilişkisini düzenleyen şeri hükümler kapsamında oluyordu. Kadınların gayret ve çabaları atıl bırakılmış değildi. Evlere hapsedildikleri için asla evlerden dışarı çıkmaz bir konumda değildiler.

Sonuç olarak Allah Subhânehu ve Teâlâ şu sözleri, İslami hayatta kadınların vakasını en güzel şekilde özetlemektedir:

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ وَعَدَ اللَّهُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ أَكْبَرُ ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ "Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Rasûlü'ne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah Azizdir, hikmet sahibidir." [Tevbe 71]

إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا "Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, itaate devam eden erkekler ve itaate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." [Ahzab 35]

 

Kardeşiniz Ata İbn Halil Ebu Raşta

 

Facebook sayfasının linki:

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=220629058105179

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER