Salı, 21 Şevval 1445 | 2024/04/30
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

Tunus Vilayeti: Yürüyüş: “Ey Müslüman Ordular, Gazze'yi Yahudilere ve Haçlılara Karşı Yalnız mı Bırakıyorsunuz?!”

  • Kategori Tunus
  •   |  

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti: Yürüyüş;
“Ey Müslüman Ordular, Gazze'yi Yahudilere ve Haçlılara Karşı Yalnız mı Bırakıyorsunuz?!”

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti “Ey Müslüman Ordular, Gazze'yi Yahudiler ve Haçlılarla yüzleşmek için yalnız mı bırakacaksınız?” başlıklı bir yürüyüş düzenledi. Yürüyüş her Cuma olduğu gibi Cuma namazının ardından başkentteki El-Fetih Camii'nden El-Sevra Caddesi'ne doğru başladı. Bu, Mübarek Toprak - Filistin'deki Gazze Şeridi'nde Müslümanlara karşı soykırım savaşının başlamasından 200 günden fazla bir süre sonra yapılan 29. yürüyüştür.

Kalabalık yürüyüş boyunca tekbir ve tehlil getirdi, yürüyüşün ana başlığının yazılı olduğu pankartlar açıldı, diğer pankartlarda ise Hizb tarafından İslam ümmetine ve ordularına hitaben “Ey Müslüman ordular, Allah'ın Gazze'yi destekleme emrine icabet edin” ve “Tek Ümmet... Tek Devlet.” “Tek Ordu” ve “Ey Müslüman Ordular: Filistin'in kurtuluşu ajanların devrilmesiyle başlar ve Mescid-i Aksa'da kılınacak namazla sona erer.”

Yürüyüş, Hizb üyelerinden birinin Gazze'de yaşananların sebebinin Kâfir Batı'nın Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kurduğu devleti ortadan kaldırması olduğunu ve Gazze'yi ve diğer mazlum Müslümanları desteklemek için Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurmaktan başka bir yol olmadığını belirttiği konuşmasıyla sona erdi.

Bu nedenle Hizb-ut Tahrir Tunus Vilayeti, El Aksa Tufanı'nın kıvılcımından bu yana düzenlediği 29 yürüyüşle Gazze'ye desteğini sürdürmekte ve Allah'ın kendilerine farz kıldığı İslam devletini kurabilmeleri için ümmeti ve ordularını harekete geçirmeye, böylece tüm insanlığı Yahudilerin ve kindar Haçlı Batı'nın adaletsizliğinden ve suçlarından kurtarmaya çalışmaktadır.

Hizb-ut Tahrir'in Tunus Vilayeti Merkezi Medya Ofisi Delegesi

Cuma, 17 Şevval 1445 Hicri - 26 Nisan 2024 Miladi

tunus

- Etkinlikten Kareler -

tunus

Etiketler

#طوفان_الأقصى
#الجيوش_إلى_الأقصى
#الأقصى_يستصرخ_الجيوش

#AksaTufanı
#OrdularAksaya
#ArmiesToAqsa
#AqsaCallsArmies

tunus

Devamını oku...

Amerikan Üniversitelerinde Savaş Karşıtı Protestolar Patlak Verdi ve Gazze'de Ateşkes Talep Edildi!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Amerikan Üniversitelerinde Savaş Karşıtı Protestolar Patlak Verdi ve Gazze'de Ateşkes Talep Edildi!

Haber:

Dünyanın dikkati Amerika’daki üniversitelere çevrildi; zira öğrenciler, “İsrail’in” Gazze Şeridi’ne yönelik savaşı sona erdirecek önlemlerin alınmasını talep etmek için kamplar kurdular. Giderek büyüyen protestolar, aralarında Columbia ve Harvard’ın da bulunduğu ülkenin bazı önemli akademik kurumlarının kampüslerinde derinleşti.(El Cezire 26/04/2024)

Protestolar Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üniversite kampüslerini kasıp kavurdu ve üniversiteler, “İsrail'de” devam eden savaş nedeniyle “İsrail” ile bağlantısı olan şirket ve bireylerin boykot edilmesi çağrısında bulundular.

Columbia Üniversitesi, kampüste Filistin yanlısı büyük bir kampın oluşumuna tanık olan ve anti-Semitizmle suçlanan ilk üniversite oldu.Geçen hafta Ivy League üniversitesi başkanının polisten protesto alanını boşaltmasını talep etmesinin ardından 100'den fazla protestocu tutuklandı. Talebi ise, üniversitenin kampüsteki Yahudi karşıtlığı iddialarına tepkisi hakkında Kongre önünde ifade vermesinin ardından geldi. Ancak bir hafta sonra bölgede kalan protestoculara göre kitlesel tutuklamalar hareketi teşvik etmiş gibi görünüyor.(BBC)

Yorum:

Kamplardaki barışçıl davranışlar gözetilmeksizin büyük üniversitelerde profesörlerin de aralarında bulunduğu 500’den fazla kişi tutuklandı. Alevli bir ateş gibi üniversiteler de Columbia Üniversitesi benzeri Filistin’i destekleyen ani kamplara ve protestolara tanık oldu. Teksas eyaletinin şehri Austin’de vali, eyalet güçlerine göstericileri tutuklama emri verdi ve suçlu Yahudi varlığı ve onun zalim güçleri tarafından Gazze’de kalıcı ateşkes talebiyle protestoları susturmak ve üniversitelerde kurulan kampları dağıtmak için polis ve diğer isyan kontrol güçleri de çağrıldı.

Asil ahlaki uygulamalara dair konuşmaların hiçbir kıymetinin olmadığı ve yerel yetkililer ve üst düzey üniversite konseyleri tarafından göz ardı edildiği kanıtlandı. Zira ifade özgürlüğü, toplanma hakkı ve memnuniyetsizliğini şiddet içermeyen bir şekilde ifade etme özgürlüğü, genç ve yaşlı barışçıl protestoculara fiziksel güç uygulandığını gösteren çok sayıda videoda da görüldüğü gibi ağır bir darbe aldı. Dolayısıyla üniversite konseyleri, Yahudi varlığının Gazze’deki savaşına ve gerçekleştirdiği soykırıma karşı hoşgörü konusunda Amerikan dış politikasıyla uyum içindedirler. Ancak atan kalbi ve güzel vicdanı olan cesur insanlar, Filistin’e ve Gazze halkına destek vermek için seslerini yükseltiyorlar ve Yahudi varlığının gerçekleştirdiği soykırımı kınıyorlar. Nitekim Columbia Üniversitesi öğrencisi Khymani James bir basın toplantısında “Taleplerimiz karşılanana kadar hiçbir yere gitmiyoruz” dedi.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, Amerikan yönetimini Yahudi varlığıyla ilgili pozisyonunu değiştirmeye zorlama yönündeki halkçı baskılar artıyor ancak buna hiç kulak asılmayacaktır; zira Amerikan hükümeti gözünü Filistin’in ötesine uzanan daha büyük bir hedefe, Ortadoğu bölgesine dikmiştir.

Şimdi Müslüman ülkelerdeki ordular kendi topraklarındaki halkçı baskıya boyun eğer ve teslim olurlarsa, mübarek topraklardaki suçlu işgalin işlediği soykırıma yönelik somut bir son da burada ortaya çıkacaktır.Müslüman ordularının harekete geçmesi için kaç kitlesel protestonun gerçekleşmesi gerekiyor acaba?! Müslüman ordularının harekete geçmesi için daha kaç toplu mezarın bulunması gerekiyor acaba?! Müslüman ordularının öfkeli bir şekilde kükremesi için daha kaç Filistinlinin öldürülmesi gerekiyor acaba?!

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Menal Bedir

Devamını oku...

23 Nisan Bayramı: Çocuk Olmak Sadece İslam’dan Başka Her Şeyi Benimseyen Çocukların Hakkıdır!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

23 Nisan Bayramı: Çocuk Olmak Sadece İslam’dan Başka Her Şeyi Benimseyen Çocukların Hakkıdır!

Haber:

AKP’lilerin tamamı gibi, AKP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekci de “Müslüman bebek katliamını şiddetle kınıyoruz eyvallah… Ama… “İsrail” serbest ticaret anlaşmamızın olduğu bir ülke, yani 6 satıp 1 aldığımız bir ülke” diyerek “İsrail” ile ticari ilişkileri meşrulaştıran açıklamalarda bulundu. (Ajanslar)

Yorum:

Sadece Zeybekçi’ye yüklenmeyin n’olur... O da ancak sömürgeci laik kapitalist ideolojinin ürünü Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği ve Batı'ya hizmet etmek üzere milliyetçi kuklalar meclisine yerleştirdiği boşboğaz, lafazan, beyni yıkanmış insanlardan birisidir. Türk hükumetinin yaptıklarına zaten dünya çapında milyonlarca Müslüman şahit iken, Zeybekçi bunları sadece kendi sözleriyle, özgürce ve açıkça dile getirmekten başka bir şey yapmadı. Bu hükumetin, bir avuç beynini ve vicdanını sömürgeci efendilerine kiraya vermiş sömürge kuklalarından oluştuğu ve İslam ile olan bağlarının, TC kimliklerinde yazan “Müslüman/İslam” kelimeleri ile sınırlı kaldığı herkesçe malum oldu. İslam düşmanlarıyla, en çok da “israil” ve onun hamisi ile ilişkileri meşrulaştırmayı amaçlayan bu yöneticiler ve milletvekilleri de bu ideolojinin bir ürünüdür. Dolayısıyla, AKPli milletvekillerinin “israil” ile ilişkilere karşı çıkan Müslümanları kınamasına çok da şaşırmıyoruz.

Tüm Ümmet-i Muhammed, onların Allah’ın hükmünü ve İslam Ümmeti’nin kanını ve izzetini az bir ücret karşılığında sattığını, karınlarını ancak ateş ile doldurduklarını biliyor...

İşte Zeybekçi de bir 23 Nisan daha kutlayan bu ideolojinin yetiştirdiği, beyni yıkanmış insanlardan sadece birisidir. Her ideolojinin bir bayramı olduğu gibi, laik, demokratik, cumhuriyetçi Türkiye’nin de bir bayramı var elbette. İşte bu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı gün de, 1921’den beri kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağanı olarak kutlanmaktadır. Dolayısıyla bu yıl da Türkiye’nin her yerinde törenler ve şölenler ile kutlanacaktır. Özellikle TBMM’nin bahçesinde çocuklar için eğlenceli aktiviteler düzenlenecek, meclisin koltuklarında çocuklar yer alacak, “çocuk özel oturumu” düzenleyerek bir günlüğüne temsili olarak devleti yönetecek, seçtikleri başkan, devlet televizyonlarından ulusa seslenecek.

Bu sembolik başkan, konuşmasında nelerden bahsedecek? Muhtemelen, dünyadaki tüm çocukları, özellikle bu günlerde soykırıma uğrayan Gazze’deki çocukları düşündüklerini söyleyecek... Büyüyünce demokrasinin ve insan haklarının en iyi temsilcileri olacaklarını ve çatışma ve savaşla sarsılan dünyadaki çocukları açlıktan kurtaracaklarını, daha iyi bir gelecek inşa edeceklerini söyleyecek... Tüm “Türk çocuklarla” el ele verip tüm dünyadaki çocuklar için daha iyi yarınlar kuracaklarını söyleyecek belki de... Ne şirin, değil mi?!

Bu çocuklar 23 Nisan'da, Gazze'de anestezisiz uzuvları kesilirken acılarını dindirmek için Kur'an okuyan akranları gibi, işlenen bu zulümler karşısında bağırlarındaki acıyı dindirmek için Kur'an okumayacaklar... Onlar yetişkin siyasetçilere, bu soykırıma seyirci kalmamaları için nasihat etmeyecekler... Fakat büyük bir olasılıkla, demokrasiyi erken yaşta ve doğru bir şekilde idrak ederek büyüyen çocukların, gerçek demokrasi ile dünya çocuklarını kurtarmaya muktedir olduğunu söyleyecekler...

Hazırlıklar haftalar hatta aylar öncesinden ulusun “İslam prangalarından” ve kadının İslami kıyafet baskısından kurtarılması fikirleriyle çocukların beyinleri yıkanarak başlıyor. Bu bayram, liberal yaşam tarzının, hedonist ve egoist duyguların, Yaratıcıya ve anne babaya isyanın hayatta kalabilmenin şartı olarak yüceltilmesini kutluyor. Çoğu zaman bu kutlamaların icra edilme şekli sadece küfür nitelikli kalmayıp bir gayrimüslimin gözünden bile skandal derecede pedofili niteliği taşıyabiliyor. Yıllar içinde medyada biriken yeterli delil sayesinde burada çok fazla detaya girmeye gerek kalmadı. Her sene yeniden Atatürk’ün değerleri, ilkeleri ve başarıları, hatta heykeli karşısında minicik çocukların resmen secde ettirildiklerine şahit oluyoruz.

Her ideolojinin bir bayramı vardır. İşte bu ideoloji de Hilafetin parçalanmasını, uzuvların gövdeden kesilip atılması gibi, İslam beldelerinin gövdesinden, Türkiye’den, koparılıp atılmasını kutluyor. Milliyetçi laik çıkarların Ümmet içindeki kardeşlik bağından daha kıymetli kılınmasını kutluyor. Nijerya’da, Kongo’da, Somali’de, Orta Afrika’da ve dünyanın her yerinde çocukların açlıkla, bombalarla öldürülmesine öksüz ve yetim bırakılmasına seyirci olmayı kutluyor. Müslüman halkların, Suriye’de, Yemen’de ve nice yerde Müslüman katillerine dost ve müttefik dedikleri halde başlarındaki yöneticilere ram olmalarını kutluyor... Doğu Türkistan’da Müslüman çocuklar anne babalarından çalınıp beyinleri küfür fikirleriyle yıkanırken, Çinli emniyet memurları Müslüman ailelerin evlerine yerleşip zorla Müslüman kızlarla evlenirken Ümmetin sessiz kalıyor olmasını kutluyor. Liberal hürriyetler denen anestezi ile Myanmar’da çocukların doğranmasına, diri diri yakılmasına karşı hissizleşmeyi kutluyor... Şehadetten nefret ettiği ve dünya hayatını delicesine sevdiği için Gazze’deki binlerce çocuğun kahramanca şehadetini görmek istemeyen bir gençlik yetiştirmiş olmayı kutluyor.

Yani Türkiye, çocuk olarak hayattan tat alabilmenin sadece İslam'dan başka her şeyi benimseyen çocukların hakkı olduğu, riyakâr nesiller yetiştirmiş olmanın başarısını kutluyor!

Evet, bu ideoloji ve onun savunucuları bayram etmek için her türlü nedene sahipler. Ancak buna rağmen kendilerini tam anlamıyla başarı elde etmiş olarak görmemekteler. Çünkü hâlâ, Türk yöneticilerin Mübarek Belde’de yürütülen soykırıma sessiz kalmasını protesto eden, Türkiye’nin şerir işgalci ile ticaretini sürdürmesine itiraz eden gençler var bu topraklarda... Bunun için Türkiye’nin sömürgeci siyonist menfaatlerine tabi olmasına karşı gelenleri, cürm ve ihanet ile suçlamaktalar.

وَلَن يَجْعَلَ ٱللَّهُ لِلْكَٰفِرِينَ عَلَى ٱلْمُؤْمِنِينَ سَبِيلًا

“Allah, Mü’minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” [Nisa 141]

Allah, Mü’minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyeceğine göre, bu iki yüzlü, soykırımcı katil destekçilerinin Müslümanlar üzerine daha fazla hâkim olmasına neden izin versin ki?! Halbuki, Aziz ve Celil olan Allah, sadece Ümmetin birlik olup ayağa kalkmasını bekliyor.

Ahiret hayatını dünya hayatının geçici menfaatleri karşılığında satan bu aciz politikacılara ve yöneticilere diyoruz ki:

قُلْ إِن كَانَ ءَابَآؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَٰنُكُمْ وَأَزْوَٰجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَٰلٌ ٱقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَٰرَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَٰكِنُ تَرْضَوْنَهَآ أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَجِهَادٍ فِى سَبِيلِهِۦ فَتَرَبَّصُوا۟ حَتَّىٰ يَأْتِىَ ٱللَّهُ بِأَمْرِهِۦ ۗ وَٱللَّهُ لَا يَهْدِى ٱلْقَوْمَ ٱلْفَٰسِقِينَ

“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” [Tevbe 24]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Zehra Malik

Devamını oku...

Birleşmiş Milletler Kuruluşları, Yalan ve İkiyüzlülüğü Alışkanlık Haline Getirmiştir!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Birleşmiş Milletler Kuruluşları, Yalan ve İkiyüzlülüğü Alışkanlık Haline Getirmiştir!

Haber:

Arap Devletleri Bölgesi Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Bölge Direktörü Layla Bakr, Dubai Uluslararası İnsani Yardım ve Kalkınma Konferansı’nda, Gazze ve Sudan'daki savaşlarda şiddetten etkilenen kadın ve kız çocuklarına erişim eksikliği konusundaki endişelerini dile getirdi. Fonun daha önce ilişki kurduğu ortaklarına ulaşmaya güç yetirememesinin Gazze ve Sudan’daki kadın ve kız çocuklarına yönelik hayati hizmetlerin kesintiye uğramasına neden olduğunu belirtti.

Yorum:

Gazze'deki savaş ve Sudan, Suriye, Yemen, Somali ve diğer İslam beldelerindeki kriz, uluslararası kurum ve kuruluşların ayıbını her zamankinden daha fazla ortaya çıkarmış olsa da ancak bunlar zaman zaman yalan ve ikiyüzlülükle kadınların içinde bulunduğu durumlarla ilgilendiği, dahası kaygılandığı ve bunlara çözüm bulmak, hizmet sunmak, krizleri sonlandırmak amacıyla bu sorunları öne çıkarmak için çalıştığı konusunda ısrar ediyorlar!!

Gazze’deki tüm bu katliam, yıkım ve imha ve tüm dünyanın izlediği Sudan, Suriye ve Yemen’deki içler acısı durum, sanki sadece orada yaşayan kadınların ve çocukların değil, oradaki tüm insanların içinde bulunduğu trajik durumu gösteriyor!

Gazze Şeridi’nde şu ana kadar aralarında hamile kadınların da bulunduğu 10.000’i kadın olmak üzere 34.000’den fazla kişi şehit olduğu gibi hastaneler, ekipmanlar, tıbbi cihazlar, ilaçlar ve ambulanslar da dahil olmak üzere tüm sağlık sisteminin tahrip olması nedeniyle çok sayıda yaralı ve hasta tedavi olamamaktadır. Doktor, hemşire ve sağlık görevlisi eksikliğinden bahsetmiyorum bile. Yine zor koşullar altında yaşayan ve olacaklardan korkan 50.000'den fazla hamile kadın vardır… Aynı şekilde yerinden edilmişlerin kaldığı çadırlarda ve barınma merkezlerinde yaşayan kadınlar ve kız çocukları için mahremiyet eksikliği de söz konusudur.

Ayrıca Sudan, kendi kendine yetebilme ve kendi kaynaklarıyla yaşayabilme potansiyeline sahip en iyi ülkelerden biri olmasına rağmen bir yılı aşkın süredir devam eden savaş nedeniyle bir milyondan fazla hamile ve emziren kadın yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalmıştır. Orada kadınlara ve kız çocuklarına yönelik fiziksel ve cinsel şiddetin yaygınlaşması nedeniyle güvenlik ve emniyet eksikliği olduğunu da unutmamalıyız.

O halde ey ilgilendiğini ve yardım ettiğini iddia edenler aman bizden uzak durun; zira bizler, sizi de her türlü zehri içeren yardımlarınızı da istemiyoruz. Nitekim Gazze ve Sudan, hem Filistin’de ve hatta bütün Müslüman ülkelerdeki şüpheli rolünüzün hakikatini, hem de İslam’a ve onun hükümlerine karşı hain planlarınızı gizlediğiniz yardım ve destek maskesinin hakikatini ortaya çıkarmıştır. Zira           tüm bunları aşmak için umutsuzca savaştınız ve savaş başlar başlamaz, bu kadınları ve kız çocuklarını, hem Yahudilerin korkunçlukları ve vahşeti hakkında en ufak bir kınama olmadan Yahudilerin vahşeti altında, hem de Sudan’daki savaş musibeti altında bırakarak kaçıp gittiniz. Şimdi de sınırların açılmadığı ve güvenliğin sağlanamadığı gibi içi boş gerekçelerle onlara yardımları ulaştırma imkanının olmamasından dolayı duyduğunuz endişelerinizi dile getiriyorsunuz!

Herkes şunu bilsin ki; Allah Celle ve Âla’dan başka yardımcı ve destekçi yoktur; dolayısıyla O’na iman etmek ve tevekkül etmekle ancak kalpler ve nefisler huzur bulur ve gerçek yardım, destek, güven ve güvenlik ise İslam Devleti’nde olacaktır. الَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللهِ أَلَا بِذِكْرِ اللهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُBunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” [Rad 28]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Müslime Şâmî (Ümmü Suheyb)

Devamını oku...

Ey Pakistan Müslümanları! Gazze’nin Cesur Müslümanları Yahudi Varlığı Karşısında Dimdik Ayakta, Bu Yüzden Sakın Umutsuzluğa Kapılmayın ve Pakistan Silahlı Kuvvetlerindeki Kardeşlerinizi ve Çocuklarınızı Filistin’in Kurtuluşu İçin Cihada Teşvik Edin

Ey Pakistan Müslümanları! Yahudiler, Amerikalı müttefiklerinin yardımıyla, Mübarek Toprak Filistin’de Müslümanlara karşı tarifsiz zulümler işlemekte. 34 bin Müslüman şehit oldu, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 100 binden fazla Müslüman yaralandı. Her on dakikada bir çocuk şehit oluyor. Birçok insan açlık çekiyor, evler yıkılıyor, bu sayı her geçen gün artıyor. Yahudiler Batı Şeria’dan, daha çoğu Gazze’den olmak üzere birçok Müslüman’ı hapse attı, hapishanelerde insanlık dışı zulümlerle karşı karşıyalar. Gazze, Batı Şeria ve başka yerlerde Müslümanlara yönelik soykırım devam ederken, Pakistan yöneticileri, Pakistan silahlı kuvvetlerini Filistin’i kurtarmak için seferber etmeyi kategorik olarak reddediyorlar ve ABD’nin iki devletli çözüm önerisini benimsiyorlar. İlk önce ateşkes imzalanması çağrısında bulunan ABD’nin bu önerisi, Filistin’in büyük bölümünü işgale peşkeş çekmeyi hedefliyor.

Ey Pakistan Müslümanları! Başta Gazze’deki Müslümanlar olmak üzere Filistin’deki halkımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz. Görevimiz, sadece Filistin için dua etmek, ABD ve Batı ürünlerini boykot etmek değildir. Bu tedbirlerde elbette hayır ve sevap vardır ancak bu mesele için nihai çözüm değillerdir. Bu yöneticileri Allah Subhânehu ve Teâlâ ve Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in emrine boyun eğmeye ve Pakistan güçlerini Filistin’in kurtuluşu için cihada seferber etmeye zorlamak bizim sorumluluğumuzdadır. Bireyler, aile üyeleri, akrabalar ve arkadaşlar olarak toplum üzerinde sınırlı etkiye sahip olduğumuzu düşünmemeliyiz. Aksine, Filistin’deki Müslümanlara karşı şeri yükümlülüklerimizi yerine getirirken Allah’ın yardımına ve zaferine güvenmeliyiz. Ordularımız savaşmalı ve onları savaşmaya teşvik etmeliyiz. Allah, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e şöyle emretmiştir: يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ“Ey Peygamber, müminleri savaşa teşvik et.” [Enfal 65]

Ey Pakistan Müslümanları! Hepimiz, #Ordular Aksa’ya kampanyasına şu beş yolla katkıda bulunabiliriz: Birincisi, Facebook, WhatsApp, Twitter, TikTok ve Instagram gibi sosyal medya hesaplarımız aracılığıyla Pakistan silahlı kuvvetlerine cihat için seferberlik çağrısında bulunabiliriz. İkincisi, yerel camimizin imamından Gazze ve Filistin’e destek olmak için Pakistan silahlı kuvvetlerinin cihat etmesi gerektiği görevini açıklamasını talep edebiliriz. Üçüncüsü, akrabalarımızdan ve arkadaşlarımızdan siyasi ve toplumsal aktivistleri Pakistan güçlerini cihada seferber etme talebini benimsemeye çağırabiliriz. Dördüncüsü, Pakistan Silahlı Kuvvetleri’ndeki akrabalarımız ve dostlarımızla görüşüp onlardan Filistin’e destek için güçlerini seferber etmelerini isteyebiliriz. Beşincisi, Filistin’i özgürleştirmek için Pakistan silahlı kuvvetlerini seferber etme çağrısını ofislerimizde, okullarımızda, kolejlerimizde ve toplantılarımızda ve ayrıca akrabalarımız ve arkadaşlarımız arasında yayabiliriz.

Ey Pakistan silahlı kuvvetlerindeki Müslümanlar! Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَاتَرَكَقَوْمٌالْجِهَادَإِلَّاعَمَّهُمُاللهُبِالْعَذَابِBir kavim cihadı terk ettiğinde, Allah mutlaka onlara, hepsini bağlayan bir azap gönderir.” [Taberani] Cihadı ihmal etmeniz ümmeti umutsuzluğa, aşağılanmaya ve utanca sürüklemiştir. Tüm ümmet sizden kararlı bir duruş bekliyor. Tüm ümmet, Mübarek Toprak Filistin için harekete geçmenizi ve Mescid-i Aksa’ya tekbirlerle ve muzaffer olarak girmenizi arzuluyor. Hadi ayağa kalkın ve sizi kışlalarınıza hapseden yöneticileri devirin. Gücünüzü siyasi muhaliflerini ezmek ve iktidarlarını uzatmak için kullananları alaşağı edin. Raşidi Hilafeti kurmak ve nehirden denize kadar tüm Filistin’i kurtarmak için Raşidi Halife liderliği altında toplanmak üzere Hizb-ut Tahrir’e nusret verin. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin.” [Enfal 24]

Devamını oku...

İslami Ekonomik Sistemi Benimsemek ve Afganistan’ı Ulus-Devlet Sisteminin Hapishanesinden Kurtarmak Gerçek Kalkınmayı Sağlamanın Yegâne Yoludur

Dünya Bankası, Afganistan’ın önümüzdeki yılki ekonomik beklentilerine ilişkin yeni bir rapor yayınladı. Raporda GSYH’deki büyüme eksikliği ve dış yardımlardaki kesintilerin Afganistan’da 2025 yılına kadar sürecek bir ekonomik durgunluğa neden olduğunu açıkladı.

Uluslararası kurum ve kuruluşlar, bir üçüncü dünya ülkesinin ekonomisi hakkında bir rapor yayınladıklarında, kuşkusuz art niyetli siyasi ve ekonomik hedeflere ulaşmak isterler. Bu kurumlar, Amerika ve Batı’nın hegemonyasını ve kontrolünü güvence altına almaya çalışan sömürgeci güçlerin güçlü kollarıdır. Dünya Bankası, Afganistan’ın ekonomik sorunlarına çözüm olarak, dış yardımların ve madenciliğin artırılması önerisinde bulundu. Başarısız ve tekrarlayan reçetelerde ısrarcı olmak, hastalığın temel nedenlerini ele almak yerine hastalığı daha da kötüleştirecek ve Afganistan ekonomisini Batı sömürüsünün tuzağına düşürecektir.

Biz, Afganistan’ın ekonomik sisteminde bir dönüşüm gerçekleştirilmedikçe ve İslam’ın ilke ve değerlerine dayalı yeni bir ekonomik sistem kurulmadıkça, Afgan ekonomisinin gerçek bir büyüme ve kalkınmaya tanık olmayacağına inanıyoruz. Amerika’nın Afganistan’dan aşağılayıcı bir şekilde çekilmesi ve cumhuriyetin yıkılmasından sonra aslında İslam’ın hükümlerine dayalı bir ekonomik sistem kurmak için bir fırsattı. Ne yazık ki bu fırsat değerlendirilemediği gibi, kırılgan cumhuriyetin yozlaşmış yönetim aygıtı ve başarısız ekonomi politikaları bazı kısmi değişikliklerle olduğu gibi devam etti. Bugün Afganistan’daki ekonomik sistem, kapitalist ekonomik sistem ile İslam’ın bazı hükümlerinin bir karışımıdır. Rahatsız edici gerçek şu ki, iktidardaki rejim, son iki buçuk yıldır İslam Şeriatına dayalı bir ekonomik model sunmakta ve Afganistan’ın gerçeklerine göre bu modelin uygulanmasını sağlamakta başarısız olmuştur.

Afgan ekonomisi şu anda dış yardıma bağımlı durumdadır. BM ve uluslararası kuruluşlar, Afganistan’da insani yardıma bağımlı bir tür yardım ekonomisi yaratmıştır. BM her hafta ekonomiye 40-80 milyon dolar arasında para pompalamaktadır. Bu durum ikili ekonomiye sahip bir tür paralel hükümet yaratmıştır.

Öte yandan, mevcut rejimin ekonomik odak noktası, insanlara ve işletmelere ağır bir şekilde vergi koymak ve madenleri uygunsuz bir şekilde çıkarmaktır. Dayanılmaz vergiler koymak ve gümrük vergisi oranlarını artırmak, insanları çok zor durumda bırakmıştır. Oysa İslam, mevcut rejimlerin uyguladığı çeşitli vergi türlerini gayrimeşru kabul eder ve Müslüman bir yöneticinin hükümet harcamalarını finanse etmesi için halktan vergi toplamasına izin vermez. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

لَايَدْخُلُالْجَنَّةَصَاحِبُمَكْسٍ“Meks sahibi cennete giremez.”

Benzer şekilde, İslami ekonomik sistemde, madenler kamu mülkiyetinden sayılır. Bu da hükümetin, madenleri giderlerini finanse etmek için bir gelir aracına dönüştüremeyeceği ve bu madenleri para karşılığında yerli ve yabancı şirketlere teminat gösteremeyeceği anlamına gelir. Ayrıca, büyük ve stratejik madencilik ihalelerinin, kendi çıkarları için kullanacakları ihale süreçleri yoluyla özel sektöre verilmesi de yasaklanmıştır. Sadece İslam Devleti, üretim maliyetleri düşüldükten sonra elde edilen faydanın halka dağıtılması amacıyla madenlerin çıkarılmasını ve işletilmesini düzenleme ve kontrol etme yetkisine sahiptir.

Bu nedenle, Afganistan’daki iktidar rejiminin, sadece insani yardımlara bel bağlamak, ağır vergiler koymak ve madenleri uygunsuz bir şekilde çıkarmak yerine İslami ekonomik sistemi kapsamlı bir şekilde uygulamasının ve Şeriat hükümlerini kademeli olarak uygulamaktan kaçınmasının zamanı gelmiştir. Dahası, bu topraklar zalim ulus devlet sisteminin hapishanesinde olduğundan, Afganistan’ın mevcut sınırları içinde gerçek kalkınma asla mümkün olmayacaktır. Bu nedenle Afganistan ancak davet ve cihat yoluyla sınırlarını genişleterek okyanusa ulaşmak ve Orta Asya ile Pakistan’ı Hilafet altında birleştirmek amacıyla ekonomik ve endüstriyel bir güç haline gelebilir.

وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ“O ülkelerin halkı iman etseler ve sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık.” [Araf 96]

Devamını oku...

Kayıp Yüzyıl!

  • Kategori Makaleler
  •   |  

Kayıp Yüzyıl!

3 Mart 1924’te Hilafetin ilgasından bugüne kadar Hilafetsiz tam yüz yıl geçti.

Rasulululah Sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin vefatıyla birlikte başlayan Hilafet, 13 asır boyunca İslam ümmetini yönetti ve dünyaya liderlik etti.

Ancak İslam’a bağlılığımız zayıflayıp fikren geri kalmaya başladığımızda yıkılış kaçınılmaz oldu.

Batı’da gerçekleşen düşünce ve sanayi devrimine karşı, İslam düşüncesini esas alan bir kalkınmayla cevap veremememiz, düşmanımız olan sömürgeci kafir Batı medeniyetine karşı büyük bir yenilgiyle sonuçlandı.

İslam Ümmeti olarak Hilafeti koruyamadık, liderliği kaybettik, parçalandık, bölündük, sömürgeci kafirlerin İslam topraklarında kurdukları gayri İslami yönetimlerin büyük baskıları altında zillet içinde yaşamak zorunda kaldık.

İngilizlerin önderlik ettiği sömürgeci kâfir Batı 1. Dünya savaşı ile dünya liderliği için kendilerine engel olarak gördükleri Osmanlıyı parçaladı ve Osmanlı Coğrafyasında İslam Ümmeti anlayışını sona erdirmek amacıyla ulus devlet zihniyetiyle hareket eden çok sayıda yeni devletin kurulmasına öncülük etti.

Bu devletlerin başına sömürgeci kâfir batıya hayran yöneticiler tayin edilerek bu yöneticiler eliyle sömürgeci kâfir Batı adına Müslüman halklar kontrol altında tutulmak istendi.

Bu devletlerden biri olarak 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarafından 3 Mart 1924’te de İslam Ümmetinin siyasi birliğini sağlayan ve Ümmete liderlik yapan Hilafet ilga edilerek Müslümanların bağımsızlığı ve liderliği yok edildi.

Yeni kurulan bu devletler kendi halklarını yok sayarak, kendi halklarına danışmadan, görüşlerine başvurmadan ve rızalarını almadan sömürgeci kâfir batıdan aldıkları anayasa ve kanunları zorla halklarına dayattılar ve batının bozuk kültürünü yaşamın esası haline getirdiler.

Bu yönetimler sömürgeci kâfir batının kendilerine verdiği görevle kendi halklarını İslam’dan uzaklaştırmak ve Batılılaştırmak için görülmemiş zulümlere ve büyük baskılara başvurdular.

Sömürgeci kâfir Batı kendine hizmet eden bu yönetimler eliyle bu topraklarda büyük bir yıkıma yol açtı.

Kan, gözyaşı, açlık ve sefalet, geri kalmışlık, terör, anarşi, kaos, iç savaşlar, siyasi ve ekonomik krizler sanki bu toprakların kaderi haline geldi.

Sömürgeci kâfir Batı medeniyeti kendini, bizlere çağdaş uygarlık seviyesi olarak göstererek zihinlerimizi ele geçirdi. Onlara karşı zaferlerle dolu geçmişimizi ve şanlı tarihimizi bize kötüledi. Atalarımızdan bizi utandırdı. Güç alacağımız köklerimizden kopararak bizleri güçsüzleştirdi. Ellerimizi zincirledi, ayaklarımızı da pranga taktı.

Bu durum yöneticilerle halk arasında büyük bir ayrışma ve derin bir uçurum oluşturdu ve bir devlet halk çatışmasını doğurdu. Kalkınmaya harcanması gereken enerji ve imkânların bir devlet halk çatışmasında tüketilmesi; Müslüman halkların geri kalmasına, büyük bir çöküş yaşamasına, kendi küçük hayatlarının peşine düşerek Allah’ın kendilerine gösterdiği yüksek hedef ve gayelerden uzaklaşmasına ve dünya sahnesinden silinmesine yol açtı.

Halkı Müslüman olan ülkeler, sömürgeci devletler tarafından servet ve kaynaklarının sömürülmesi ve sömürgeci kâfir batının ürettiği mallar için bir pazar olmaları amacıyla sömürgeci devletlerarasında nüfuz çatışmalarının yaşandığı bir sahipsizliğe terk edildi.

Böylece Hilafetin olmadığı ve Müslümanların yok sayıldığı yeni dünya sömürgeci kâfir devletler ve kapitalizm tarafından yeniden şekillendirildi.

Sömürgeci kâfir Batı laiklik, demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik, insan hakları, ulusların kendi kaderini tayin hakkı gibi parlak sloganlarla bütün insanlığa kapitalizmi ve kendini bir kurtarıcı olarak takdim ederek insanlığı aldattı ve dünya liderliğini elde etti.

Ancak kurtarıcının kurtarıcı olmadığı tam aksine bir yok edici olduğu kısa sürede anlaşıldı.

Sömürgeci Batı kapitalizm ile bir avuç azınlığa hizmet eden yeni bir dünya düzeni kurdu. İnsanlığı sömürgecilikle, kanlı darbelerle, iç savaşlarla, katliamlarla, işgallerle, açlıkla, sefaletle, gelir dağılımında adaletsizlikle, ekonomik ve siyasi krizlerle, bireycilikle, ateizmle, deizmle, şiddet sarmalıyla ve cinsi sapıklıklarla baş başa bırakarak ağır bir çöküntü ve buhrana sebep oldu.

Hilafetin ilgası ile birlikte en başta Allahu Teala’nın hükümleri ile, İslam ile yönetilmeyi ve bağımsızlığımızı kaybettik.

13 asır boyunca elimizde olan dünya liderliğini kaybettik.

İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olma vasfımızı kaybettik.

Ümmet olarak birliğimizi, vahdetimizi ve kardeşliğimizi kaybettik.

Bağımsızlığımızla birlikte şerefimizi de kaybettik.

Servetlerimizi, zenginliklerimizi ve refah içinde yaşamayı kaybettik.

Batılı sistemlere ve Batılı devletlere bağımlılıkla siyasi irademizi de kaybettik.

En son Gazze’de yaşananlar Hilafetin ilgası ile kaybettiklerimizin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

İslam ümmeti olarak 2 milyarlık sayımıza ve devasa ordularımıza rağmen Gasıp Yahudi varlığının katliam, mezalim, soykırım ve insanlık suçları karşısında kınamanın ötesinde somut bir adım atılamaması ve çözümün, sorunu üreten sömürgeci kafir batıya bırakılması acı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldık.

3 Mart 1924’te Hilafetin ilgasından bugüne kadar geçen yüzyıl sadece Müslümanlar için değil aynı zamanda insanlık içinde kayıp bir yüzyıl olmuştur.

Bu yüzyıl hem Müslümanların hem de insanlığın yaşadığı en karanlık çağdır.

Müslümanlar ve insanlık tarihin hiçbir döneminde böylesi karanlık bir çağa tanıklık etmemiştir.

Peki bu karanlık çağı nasıl sona erdireceğiz.

Mademki bu karanlık çağ ve kayıplarımız, İslam’ın ve hilafetin yokluğunda gerçekleşti o halde yeniden İslami hayatı başlatmak ve hilafeti tesis etmekle bu karanlık çağı sona erdirebilir ve kaybettiklerimizi daha fazlasıyla geri kazanabiliriz.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinden sonraki dönemleri haber verdiği uzunca bir hadisin sonunu bir müjdeyle tamamlamış “Sonra da nübüvvet metodu üzerinde hilafet olacaktır” demiştir.

Allah’ın yardımı ve lütfu ile bu yüzyılın İslam’ın ve Hilafetin yüzyılı olacağına dair ümit taşıyoruz.

Şayet Hilafeti yeniden tesis ederek İslami hayatı başlatabilir, İslam ümmetini Hilafet sancağı altında birleştirebilirsek işte o zaman Allah’ın yardımıyla, Hilafetin ve Ümmetin gücüyle sömürgeci kafir Batı’nın dünya düzenini sona erdirebiliriz.

İşte o zaman Filistin’i kurtarabilir, Doğu Türkistan’da, Keşmir’de, Mayanmar’da, Hindistan’da, Kafkasya’da ve dünyanın diğer bölgelerinde zulüm altında yaşayan Müslüman kardeşlerimize el uzatabiliriz.

İşte o zaman bu kayıp asırda eğilen başımızı yerden kaldırabilir, yeniden en hayırlı ümmet olarak dünyaya liderlik etmeye başlayabiliriz.

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Remzi Özer

Devamını oku...

Türkiye’nin Hamas ile Yahudi Varlığı Arasındaki Arabuluculuğu!

  • Kategori Haber ve Yorum
  •   |  

Haber-Yorum

Türkiye’nin Hamas ile Yahudi Varlığı Arasındaki Arabuluculuğu!

Haber:

18 Nisan 2024'te Sky News Arabia, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan aracılığıyla Hamas liderlerinin, 1967 sınırlarında bir Filistin devleti kurulması halinde hareketin askeri kanadını dağıtmayı kabul ettiklerini ifade ederek Hamas’ın siyasi bir harekete dönüşmesini belirttiklerini bildirdi; bu ise Katar’ın varlıkla Hamas arasındaki ateşkes görüşmelerindeki arabuluculuk rolünü yeniden gözden geçireceğini açıklamasının ardından geldi.

Yorum:

Şüphesiz Gazze’deki mücahitlerin gösterdiği fedakarlıklar ve yiğit direniş, bu varlığın yöneticilerini şaşkına çevirdiğini gibi onun kırılganlığının boyutunun yanı sıra varlığın kırılma ve ortadan kaldırılma potansiyelini ortaya çıkarmıştır. Şayet bu varlığın kuruluşundan bu yana her yönüyle yanında yer alan kâfir Batı ve onların bölge yöneticileri arasındaki ajanları olmasaydı, bu varlık bir an bile yaşayamazdı. Çok sayıdaki Müslüman topraklarının gasp edilmesinden ve işgal edilmesinden bahsetmiyorum bile. Bu da açıkça göstermedir ki tam bir kurtuluş mücadelesi sadece varlıkla değil, aksine onun arkasında duranlarla da verilmektedir; zira varlık, Amerika, İngiltere ve Avrupa için gelişmiş bir üs olmakla birlikte bu kafir ülkelerin ön savunma hattıdır. Dolayısıyla Müslümanların Allahu Teala’nın zafer ve iktidar vaadini gerçekleştirebilmesi için Müşriklerin topyekûn Müslümanlarla savaştıkları gibi Müslümanların da onlara karşı topyekûn savaşmaları gerekmektedir. Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَقَاتِلُواْ الْمُشْرِكِينَ كَآفَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَآفَّةً وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللهَ مَعَ الْمُتَّقِينَMüşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekûn savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir.” [Tevbe 36]

Çarpıcı olan ise Müslümanların hareketleri, liderleri ve örgütleri aracılığıyla hâlâ meselelere kısmi ve yerel bir perspektiften bakmaları ve özellikle 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanından sonra tüm netliğine rağmen resmin tamamını görmemeleridir. Oysa Müslümanlar, Amerika’nın donanmasıyla, başkanıyla ve bakanlarıyla gelip nasıl da varlıkla tek bir safta yer aldıklarını ve İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya’nın da onları takip ettiklerini gördüler. Ama Müslümanlar, Yahudilerin ve onların arkasındaki İslam’a kindar olan kâfir Batı’nın karşısında duran Gazze’deki kardeşlerini yalnız bıraktılar, Dolayısıyla bugün İslam ümmeti, bütün güç ve imkanlarıyla müşriklerle savaşmıyor, aksine sayı ve teçhizat bakımından az ve zayıf bir grubu azılı bir savaşla karşı karşıya bırakmıştır.

Daha da kötüsü Müslümanların başındaki yöneticiler ordularını ve güçlerini Filistin’deki kardeşlerinin yanında durmaları için seferber etmek yerine, onların gizli ve açık bir şekilde savaşçıları kontrol altına almak ve onları çocukları, kadınları ve yaşlıları öldürmeye, okulları, camileri ve evleri yıkmaya devam eden ezici savaştan daha zalim ve karanlık yollara sürüklemek için çalıştıklarını görmektesiniz.

Katar, Arap ülkelerindeki diğer varlıklar gibi Filistin Devleti adı verilen mutant bir varlığın verilmesi karşılığında Yahudi varlığını yeni Ortadoğu sisteminde tamamen kabul edilebilir bir devlet olarak pekiştirmek için arabulucu rolünü oynadı ve oynamaya devam ediyor. Nitekim Batı'nın entrikaları amacına ulaşmaya başlayınca bu habis rol, bu dosyanın Suudi Arabistan’dan çekilmesinin ardından Amerika'nın “Amerikan usulü İslam’ı” teslim etmeye çalıştığı Türkiye’ye kaydı.Bu nedenle Hamas’ın siyasi liderleri, savaşın başından bu yana Yahudi varlığına çeşitli gıda, ilaç ve sanayi ürünleri sağlamakta tereddüt etmeyen cumhurbaşkanıyla görüşmek üzere Türkiye’ye çağrıldı. Bu koşullar altında Hamas’ın siyasi liderlerini çağırılmasının, Ortadoğu sisteminde Yahudi varlığını pekiştirme yönündeki baskıyı artırdığı hiç kimse için bir sır değildir; zira Amerika, Türkiye'yi bu Ortadoğu sisteminin önemli bir parçası ve güçlü bir oyuncusu yapmak istiyor.

Türkiye ve ondan önceki İngiltere ve Amerika ajanları, meselenin Filistinliler için bir devlet kurma meselesi olduğunu tasvir etmişler ve asıl mesele ve sorunun Filistin’de bir Yahudi varlığının kurulması olduğuna dikkat çekmişlerdir. Dolayısıyla Filistin için bir devlet talep etmek, kesinlikle Yahudi varlığının ve onların “İsrail” denilen devletinin pekiştirilmesi anlamına gelmektedir.Birçok insan, Ürdün, Lübnan, Suriye, Mısır ve diğerlerinde olduğu gibi Filistin halkının da İslam ümmetinin bir parçası olduğunu ve onun kendine ait zayıf bir devlete ihtiyacı olmadığını unutmaktadır... Bu ajanlar, kafir Batı’ya ajanlık yapmakla yetinmediler, aksine onlar, Yahudi varlığını pekiştirmek, onların devletini kurmak ve onu İran, Türkiye ve Arap bölgesindeki diğer ülkelerle birlikte yeni Ortadoğu’nun bir parçası haline getirmek için hâlâ kendi dışındakileri, özellikle de güç ve kuvvet sahipleri ve mücahidleri kendileriyle birlikte bir araç olsunlar diye kendilerine katılma yönünde sürüklemekte ısrar etmektedirler.

Katar’daki Hamas liderleri, kendilerinin ve ümmetin davasının tehlikede olduğunun, dikkatli bir şekilde bakarlarsa tünellerden ve deliklerden çıkıp daha iğrenç ve daha kötü olan kötülük koridorlarına gireceklerinin farkındalar mı acaba?!

فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللهِ قُرْبَانًا آلِهَةً بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ وَذَلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَAllah’tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için tanrı edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, onları bırakıp gittiler. Bu onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.” [Ahkaf 28]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan
Dr. Muhammed Ceylani

Devamını oku...
Bu RSS beslemesine abone ol

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER